☝📖İbrahimi ﷺ Muhammedi ﷺ Hanif İslam📖☝﷽𐰃𐰠𐰯☝📖المحمدية☝Muhammediyye📖☝𐰃𐰠𐰯༺الله أكبر ༻

☝المحمدية☝الاامام سيد محمد هاشمي الموسوي 📖 علي الكتاب و السنة☝

Online Arapça Dersleri Video İzle,Arapça Sarf,Arapça Nahiv Video,Arapça Dilbilgisi Video,Online Arapça dilbilgisi Dersleri,islami ilimler,Kuran tefsiri video izle,islami dini sohbet izle,İslami sorular cevaplar,Muhammediyiz-Arapça Dersleri Temel İslami İlimler-Arapça Dersleri,Online Arapça Dersleri Video,İslami ilimler Video Dersleri,

Soru: Kur'an-ı Kerim Hz. Muhammed'i nasıl anlatmaktadır?

Sorularla islamiyet-15->Cevap: Bütün akıl ve basiret sahibi insanlar, Hz. Muhammed'in dünya tarihindeki en büyük şahsiyet olduğunda görüş birliği içinde­dirler. Bir benzetme yapmak istersek o, doğusuyla batısıyla dünyanın dört bir yanını aydınlatan parlak bir tebessümdür. Bu yüce Peygam-ber'i sözlerin en güzeli olan Kur'an'm nasıl anlattığına baktığımız za­man, onun kişiliğini bize iki temel portre içinde arzettiğini görürüz. Birincisinde övülecek ve saygı gösterilecek bir kişilik portresi çizer, çünkü o, hertürlü saygıya layık bir kişidir. İkincisinde ise eğitilen ve kendisine sorumluluk yüklenen bir kişilik çizer. Kur'an, Hz. Peygam-ber'i bazen en yüksek mertebelere çıkartacak şekilde yüceltir ve över,


bazen de altının ateşte eritilip saflaştırıldığı gibi onun madenini saflaş-tırır, terbiye eder.


Kur'an-ı Kerim'in Hz. Peygamber'in kişiliğiyle ilgili birinci port­reyi ortaya koyuşımdaki maksat onun peygamberliğe, hidayet ve ima­mete/rehberlik ve önderliğe ehil olduğunu göstermektedir:


Allah peygamberliğini kime vereceğini daha iyi bilir. (En'am/124)


İkinci portredeki maksat ise büyüklüğün sadece Allah'a ait oldu­ğunu açıklamaktır. Azamet ve kibri ya/büyüklük ve ululuk sadece Al­lah'ın şanındandır. Kim ki kibriya elbisesinde rabbi ile yarışırsa Allah onu cezalandırır ve hiç gözünün yaşına bakmaz. Bunun içindir ki kud-si bir hadiste Allah Teâlâ şöyle buyurur:


Kibriya benim ridamdır, azamet ise izanmdir. Kim ki bunlardan birisi için benimle yarışırsa onu perişan ederim.


ikincisinde mükafaat ve cezanın kuralını, hesap ve cezanın üslu­bunu açıklama maksadı da vardır. Hiç kimse Allah'ın hesabından kur­tulamaz ve hiç kimse O'na üstün gelemez.


Buradan hareketle Kur'an'ın Hz.Peygamber'den söz eden ayetle­rini şu beş ana maddede toplayabiliriz:


1.  Hz. Peygamber'i öven ve onun şanını yücelten ayetler,


2. Ona sorumluluk yükleyen ayetler,


3.  Hem Övgü, hem de sorumluluğun bir arada bulunduğu ayetler,


4.  Onun bir insan olduğunu ve Allah'ın kudreti karşısında onun gücünün olmadığını hatırlatan ayetler,


5. Yaptığı bazı şeylerden dolayı onu kınayan ve ondan vazgeçme­ye çağıran ayetler.


Önce onu öven ve şanını yücelten ayetlerden bir kısmını arzedelim:


Şüphesiz sen yüce bir ahlak üzeresin. (Kalem/4)


Andolsun ki size içinizden Öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin


sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O size çok düşkün, mümin­lere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir. (Tevbe/128)


Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik. (Enbiya/107)


Ey Peygamber! Biz seni hakikaten bir şahit, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Allah'ın izniyle, bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak (gönderdik). (Ahzab/45-46)


Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır. Eşleri de onların analarıdır. (Ahzab/6)


Kur'an-ı Kerim'de Hz. Peygamber'i öven ve şanını yücelten ayet­ler böylece devam eder gider. Bu bağlamda Kur'an, Peygamber'e ita­ati Allah'a itaat olarak gösterir ve şöyle buyurur:


Peygamber'e itaat eden, Allah'a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirir­se bilsin ki, biz seni onlara bekçi göndermedik. (Nisa/80)


Hayır, rabbine andolsun ki, aralarında çıkan ihtilaflarda seni ha­kem tayin edip, sonra senin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe inanmış olmazlar. (Nisa/64)


Kur'an, Peygamber'e verilen sözü de Allah'a verilmiş olarak ka­bul eder:


Muhakkak ki sana biat edenler. Allah'a biat etmektedirler. Allah'ın eli onların elleri üzerindedir. Kim ahdini bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefa gösterir­se Allah ona büyük mükafaat verecektir. (Fetih/10)


Kur'an'ın Hz. Peygamber'i yükselttiği bu yüce makama insanın duyduğu hayranlığın sonu gelmez. Çünkü o, büyük bir ahlakın sahibi­dir. Mü'minlere karşı son derece şefkatli ve merhametlidir. Allah'ın alemlere bir rahmetidir. Aydınlatan bir kandildir. Onun verdiği hüküm, Allah'ın hükmü sayılır. Ona verilen söz, Allah'a verilmiştir. Bunun öte­sinde bir övgü ve onurlandırma olamaz.


Belki bir kimse bu kadar geniş ve büyük çaplı bir övgünün sınır ve karşılığının olmadığı zehabına kapılabilir ve bu yanlış kanaat onu


bir takım yanlış anlayışlara götürür. Halbuki bir kimse iyice düşünün­ce bu kadar övgü ve yüceltmenin yanında, taşınması dağlara bile ağır gelen çok çeşitli sorumluluk ve yükümlülüklerin de olduğunu görür. Kur'an-ı Kerim Hz. Peygamber'e en yüksek mertebe ve makamları öv­gü ve yüceltme dolu ayetlerle verirken, Allah Teâlâ bütün bunların kar­şılığında sevgili Peygamberine onun bu mertebe ve makamlarına uy­gun emirleri, görev ve sorumlulukları da yüklemiştir. Şimdi bu ilahi emirlerden bir kısmını ve Allah Teâlâ'nın son Peygamberine yüklediği yükümlülükleri arzedelim:


Ey Muhammedi Peygamberlerden azim sahibi olanların sabretti­ği gibi sen de sabret; inkarcılar için acele etme; onlar kendilerine vaadedilen azabı gördükleri gün sanki dünyada sadece gündüzün bir saati kadar kaldıklarını sanırlar. Bu bir bildiridir. Yoldan çık­mış olanlardan başkası mı yok edilir. (Ahkaf/35)


Sabah akşam rablerinin rızasını dileyerek O'na yalvaranlarla bera­ber sen de sabret. Dünya hayatının güzelliklerini isteyerek gözleri­ni o kimselerden ayırma. Bizi anmayı kendisine unutturduğumuz ve işinde aşırı giderek hevesine uyan kimseye uyma! (Kehf/28)


Ey Muhammed! De ki: "Benim yolum budur; ben ve bana uyan­lar bilerek insanları Allah'a çağırırız. Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih ederim. Ben asla Allah'a ortak koşanlardan değilim." (Yu­suf/108)


Ey Muhammed! Bundan ötürü sen birliğe çağır ve emrolunduğun gibi doğru ol; onların heveslerine uyma ve şöyle söyle: "Allah'ın indirdiği Kitab'a inandım; aranızda adaletle hükmetmekle emro-lundum. Allah bizim de rabbimiz, sizin de rabbinizdir; bizim işle­diklerimiz bize, sizin işledikleriniz kendinizedir! Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur. Allah hepimizi bir araya top­lar, dönüş O'nadır." (Şura/15)


Ey Muhammed! Sen beraberindeki tevbe edenlerle birlikte dos­doğru ol. Aşırı gitmeyin, doğrusu Allah yaptıklarınız görür. (Hud/112)


Sana emrolunanı açıkça söyle ve ortak koşanlardan yüz çevir! (Hıcr/94)


Önce yakın akrabalarını uyar. Sana uyan müminleri kanatlarının altına al! (Şuara/214)


Allah Teâlâ sevgili Peygamberini kendi gözetiminde yetiştirmiş, onu yaratıkların en hayırlısı kılmış, yüce mesaj ve en büyük çağrıyı yapmakla onu seçip görevlendirmiştir. Bu makamın desteklenmesi, yüceltilmesi, onurlandırılması ve saygınlaştırılması gerekir. Çünkü bü­yük ve zor işler, büyük adamlara yakışır. Allah Teâlâ ona gerekli özel­lik ve meziyetleri vermiş, sonra da bunun karşılığında istediği sorum­lulukları ona yüklemiş ve bunları yerine getirmesini istemiştir.


İlahi yükümlülükler daha bu davetçinin ve davetin seçiminden iti­baren arka arkaya gelmeye başlamıştır. Bu sebeple ilahi vahyin başlan­gıç dönemlerinde, insanın maddi manevi temizliğinde onun için en gü­zel örnek olmaya layık şu nidanın geldiğini görmekteyiz:


Ey bürünüp sarınan Rasûlüm! Kalk ve insanları uyar, rabbini bü­yükle! Giysilerini temiz tut. Kötü şeyleri terket. Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma. Rabbinin rızasına ermek için sabret! (Müddessir/1-7)


Çok değil, bu ayetlerin nüzulünden kısa bir süre sonra Hz. Pey­gamber başka ayetlerin nüzulüyle karşılaşır. Hepsi de yiğitçe gayret gerektiren emir ve ağır görevlerdir. Kur'an ona şöyle der:


Ey örtünüp bürünen Muhammed! Gecenin yansında istersen biraz sonra, istersen biraz önce bir müddet için kalk ve ağır ağır Kur'an oku. Doğrusu biz, sana taşıması ağır bir söz vahyedeceğiz. Şüphe­siz gece kalkışı daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir. Zira gündüz vakti sana uzun bir meşguliyet vardır. Rabbinin adı­nı an ve bütün varlığınla ona yönel! (Müzemmil/1-8)


Sonra eğitimle tazimin veya sorumlulukla minnettarlığın birarada bulunduğu ayetler gelir. Böylece Allah Teâlâ'nın Peygamberine lütfet­tiği fazilet ve şeref ile ondan istediği görev ve sorumluluk arasında de­rin ve hassas bir denge sağlanmıştır. Biz, Kur'an-ı Kerim'de bu iki durumun birleştirildiği pek çok ayet ve sure görmekteyiz. Aynı yerde hem Hz. Peygamber'i öven ve yücelten ayetler hem de ona bir takım farz ve vacibleri bildiren ayetler görürüz. Kur'an-ı Kerim'de bunun örnekle­rinden birisi Duha süresidir. Bu sure gayet kısa ve öz bir şekilde ger­çekleri ortaya koyan ayetleri ihtiva eder. Sure, içinde Pegamber'in şa­nının yüceliğini açıklayan ayetlerle başlar. İlk ayetleri şöyledir:


Kuşluk vaktine ve sükuna erdiğinde geceye andolsun ki rabbin se­ni bırakmadı ve sana darılmada. Gerçekten senin için ahiret, dün­yadan daha hayırlıdır. Pek yakında rabbin sana verecek de hoşnut olacaksın.


Bu ayetlerin peşinden Allah Teâlâ'nm Peygamberine geçmişteki lütuf ve ihsanları hatırlatılır ve şöyle buyurulur:


O, seni yetim bulup barındırmadı mı? Şaşırmış bulup da yol gö-termedi mi? Seni fakir bulup zengin etmedi mi?


Bunun akabinde de ona yönelik kesin emdredici ayetler gelir:


Öyleyse yetimi sakın ezme. El açıp isteyeni de sakın azarlama. Ve rabbinin nimetini minnet ve şükranla an!


Hem onurlandırmayı, hem de sorumluluk yüklemeyi birarada bu­lunduran bu sure, çok kısa ve veciz/özlü bir suredir. Allah Teâlâ bu iki­sini birarada zikretmekle adeta hayatı boyunca bir insanın Allah'ın em­rinin daima bilincinde olmasını, lehine ve aleyhine olan şeyler arasın­daki ya da hakları ilk görevleri arasınaki dengeli ölçüyü bilmesini iste­miştir. İnsan, çalıştıkça, yoruldukça ve alnından akan ter damlalarını hissettikçe, bunun Allah'ın emir ve çağrısını yerine getirmek olduğunu ve bu bunaltıcı yorgunluğun sonucunda bir memnuniyetin olacağını ve beklediği karşılığı bulacağını düşünür. Bu düşünce ona hissettiği yor­gunluğu veya karşılaştığı güçlükleri kolaylaştırır. İnsan gayretinin se­merelerini görme ve bu semerelerden yararlanma safhasına intikal et­tiği zaman, kendisinden istenilen şeyin her ikisinin birarada yürütül­mesi, yani hem çalışması hem de bunun sonuçlarından istifade etmesi olduğunu düşünür, elde ettiği bu semerelere aldanmaz ve güvenmez, bilakis yeniden çalışmaya ve gayrete dönmek, görev ve sorumluluklarını yerine getirmek için tam bir azim ve kararlılık içinde olmaya de­vam eder. Bu görev ve sorumluları yerine getirmeye devam etmesi, onu bu hizmet ve semerelerden sürekli yararlanmaya ehil hale getirir. Hayatın çarkları böylece devam eder gider. Hayatın içinde de her iki unsur birarada bulunur; çalışan ve gayret eden saygı görür, onurlandı­rılır, hak eden de lütuf ve ihsana nail olur. Bu kural aralıksız bir şekil­de böylece sürer gider.


Akıllı bir insan, Hz. Muhammed'in kişiliğinin unsurlarını Kur'an'ın gayet mantıki ve net bir şekilde ortaya koymuş olmasından kendisi için faydalı dersler almasını bilir.


Allah'ın gücü karşısında Rasûlullah'ın gücü ortaya konulduktan sonra, sırada Hz, Peygamber'e yapılan ilahi hatırlatmalar vardır: Pey­gamber, insanların en hayırlısıdır, müminlerin önderidir, muttakilerin imamıdır. Mahrukatın Allah'a en yakın olanıdır. Müslümanlar, annele­rini, babalarını ve canlarını onun uğrunda feda ederler. Onun emrine karşı gelmezler, hükmüne muhalefet etmezler. Fakat Peygamber, Al­lah'ın yüceliği ve gücü karşısında O'nun kullarından bir kuldur. Diğer insanlara karşı bir gücü ve otoritesi olsa bile, Allaha insanların en iyi kulluk yapanı ve en itaatkar olanıdır.


Şimdi bu konuya temas eden ayetlerden bir bölümünü arzedebiliriz:


Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan öne de peygamber­ler gelip geçmiştir. Şimdi ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse Allah'a hiçbir şekilde zarar vermiş olmayacaktır. Allah şükredenleri mü-kafaatlandıracaktır. (Âl-i İmran/144)


De ki: "Ben, yalnızca sizin gibi beşerim. (Şu var ki) bana, ilahını­zın sadece bir ilah olduğu vahyolunuyor. Artık her kim rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın." (Keyf/110)


Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönülle­rini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştır­dı. Çünkü O, mutlaka galiptir, hikmet sahibidir. (Enfal/63)


Onları doğru yola iletmek sana ait değildir. Lakin Allah, dilediği­ni doğru yola iletir. (Bakara/272)


Bunda senin yapacağın bir şey yoktur. (Âl-i İmran/128)


Senden kıyametin ne zaman kopacağını sorarlar. Sen onu nereden bilip bildireceksin? Onun nihai bilgisi yalnız rabbine aittir. (Nazi-at/42-44)


O halde ey Muhammed! Sen öğüt ver! Esasen sen, sadece bir Öğüt vericisin. Sen onlara zor kullanacak değilsin. (Gaşiye/2122)


De ki: "Ben Allah'ın dilediğinden başka kendime herhangi bir fay­da veya zarar verecek güce sahip değilim. Eğer ben gaybı bilsey­dim elbette daha çok hayır elde ederdim ve bana hiç fenalık do­kunmazdı. Ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleciyim."(A'raf/188)


Bir kimse Hz. Peygamber'in bu şekilde güç ve otoriteden soyutlan­masını onun makamının küçük düşürülmesi ve basitleştirilmesi olarak algılıyabilir. Allah böyle bir anlayıştan bizi korusun. Çünkü Rasûlullah Allah'ın en sevgili kuludur. O'nun yanındaki yeri çok büyüktür. Bundan önce onun şanını yücelten ve öven ayetlerden bir bölüm arzettik. Fakat Allah Teâlâ yaratılanla yaratanı ayırmak ve sadece kendisinin mâbud olduğunu anlatmak istemiştir. O, dilediğini yapandır. Bu konuda hiç bir peygamber, hiç bir veli ve hiç bir şehit O'na ortak değildir. Muttakile-rin imamı, müminlerin önderi ve kıyamet gününün imamı ve şefaatçisi da olsa onun bu konuda yapacağı hiç bir şey yoktur. O rahmet peygam­beridir. Üzüntü ve kederin gidericisi, ümmetin kurtarıcısı, en güzel söz­lerin sahibi ve varlıklara nisbetle alemlerin efendisidir. Fakat iş, Al­lah'ın yetki alanına ulaştığı zaman o Allah'ın bir kuludur ve kulluk sıfa­tı onun en büyük sıfatıdır ve Rasûlullah'ı süsleyen şeref madalyasıdır.


Burada basiret sahiplerinin dikkatini çeken inceliklerden birisi de şudur: Kur'an-ı Kerim ne zaman Hz. Peygamber'i yüceltme ve onur­landırma makamında ziretmişse, orada hemen kulluk sıfatlarını da zik­retmiştir. Mesela, en büyük mucize olan Kur'an'ın Hz. Peygamber'e in-dirilişinden söz ederken onu bir kul olarak vasıflandırır:


Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyor­sanız, haydi onun benzeri bir sure getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah'tan gayri şahitlerinizi de çağırın! (Bakara/23)


En büyük mucizelerden birisi olan İsra'dan sözederken de Pey­gamberini kul olarak vasıflandırır:


Bir gece kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye ku­lunu Mescid-i Haram'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir. O, gerçek­ten işitendir, görendir. (İsra/1)


Kehf suresi, kulu Muhammed'e indirdiği kitaptan söz ederek başlar:


Hamdolsun Allah'a ki kulu (Muhammed'e) kendisinde hiçbir eğri­lik bulunmayan kitabı indirdi. (Kehf/1)


Furkan suresi de buna benzer biçimde başlamıştır:


Alemlere uyarıcı olsun diye kulu (Muhammed'e) Furkan'ı indiren Allah yüceler yücesidir. (Furkan/1)


Enfal suresinde de aynı şeyi söyler:


Eğer Allah'a ve hak ile batılın ayrıldığı gün, iki ordunun birbiriy­le karşılaştığı gün (Bedir savaşı günü) kulumuza indirdiğimize inanmış iseniz bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi birşeyin beşte biri Allah'a, Rasûlüne, onun akrabalarına, yetimlere, yoksul­lara ve yolcuya aittir. Allah herşeye hakkıyla kadirdir. (Enfal/41)


Necm suresinde şöyle buyurur:


Allah o anda kuluna vahyedeceğini vahyetti. (Necm/10)


Hadid suresinde şöyle buyurur:


Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kulu Muhammed'e apaçık ayetler indiren O'dur. Doğrusu Allah size şefkatlidir, mer­hametlidir. (Hadid/9)


Cin suresinde Hz. Peygamber'in Allah'a yalvarmasından söz edi­lirken şöyle buyurulur:


Allah'ın kulu O'na yalvarmaya (namaza) kalkınca onun etrafında neredeyse keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi. (Cin/19)


Şimdi de sırada onun yaptığı bazı işlerden dolayı onu kınayan ve bunlardan geri dönmesini isteyen ayetler vardır. Biz Kur'an-ı Kerim'de bazı tasarruf ve işlerinden dolayı Allah'ın Hz. Peygamber1! kınadığı ayetleri de görüyoruz. Unutmamamız gerekir ki çoğu durumlarda azar­lama ve kınama sevgi ve dostluğun bir delilidir. Bu sebepledir ki Şev­ki bir beytinde şöyle demektedir:


Dostların birbirini kınaması pek de münasiptir Dostluğun zevki sadakati dostun itabındadır.


Yine unutmamamız gerekir ki tarafların seviyesi yükseldikçe kı­namanın da hem lafız olarak hem de mana olarak seviyesi yükselir. Bu sebeple ilim sahiplerinin birbirini kınaması halkın veya ayak takımının birbirini kınaması gibi değildir. Ariflerin birbirini kınaması cahillerin kınaması gibi değildir. "İyilerin iyilikleri, mukarreblerin kötülükleri mesabesindedir" denilmiştir. Allah ile Rasûlü arasındaki kınama üslu­bunun zirvesine ulaşmamız mümkün değildir.


Bu insanların idrak ve algılamasının çok üstündedir. En çok sev­diği varlığın samimi ve temiz sevgisiyle, yaptığı kınamanın zevki, her-türlü zevkin üstünde ve her türlü idrakin ötesindedir. Kur'an'daki, Al­lah'ın Peygamberine yönelik kınama ayetlerine dikkatlice baktığımız zaman kınamanın sevgiyi hissettiren ve dostluğu ifade eden ince ve za­rif bir örtüyle örtülü olduğunu görürüz. Mesela Tahrim suresinde Al­lah'ın peygamberini kınaması bu çeşitten bir kınamadır.


Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi sen niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağış­layan, çok acıyandır. (Tahrim/1)


Kınama ayeti "Ey Nebi hitabıyla başlıyor. Bu bir dostluk, sevgi ve onurlandırma hitabıdır. Kınama, Peygamber'i hesaba çekme üslubu içerisinde değil, bir soru sorma üslubu içerisinde yapılıyor:


Niçin haram ettin?


Bu ayet-i kerimenin en muhtemel nüzul sebebi özet olarak şudur: Hz. Peygamber çok sevdiği ve devamlı yediği bir nevi tatlıyı kendisi­ne yasaklamıştır, bununla maksadı bazı hanımlarını memnun etmekti. Bu sebeple "Ey Peygamber! Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin ken­dine haram ediyorsun?" diye hitap ediliyor.


Sonra ayet-i kerime sözü, Hz. Peygamber'in bu davramşındaki maksadına getiriyor; ayetin beyanına göre Peygamber'in maksadı bazı hanımlarını memnun etmekti. Gerçekten Hz. Peygamber hanımlara iyi muamelede örnek alınacak ideal bir insandı. Ayet Peygamberimizin bu maksadını şöyle ifade ediyor:


Eşlerinin rızasını gözeterek... Allah çok bağışlayandır, çok mer­hametlidir.


Sanki Allah Teâlâ Peygamber'in mazaretini ve helâl olan şeyi kendisine yasaklamasındaki maksadını açıklamayı kendisi üstlenmiş gibidir. Allah Teâlâ Peygamber'in maksadını bu şekilde beyan ettikten hemen sonra da ona kendisinin bağış ve merhamet sahibi olduğunu hatırlatmıştır:


Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.


Kınama ayeti, "Ey Peygamber" hitabıyla başlamış, bağış ve rahmet ikramıyla sona ermiştir: Tevbe suresinde Allah Teâlâ şöyle buyurur:


Allah seni affetsin. Fakat doğru söyleyenler sana iyice belli olup sen yalancıları bilinceye kadar onlara niçin izin verdin? (Tevbe/43)


Burada kınama, çok hoş ve sevimli bir üslupla, af ile başlıyor. Ya­ni daha kınamaya başlamadan Hz. Peygamer'i affettiğini bildiriyor. Ve bir halk deyimiyle, günah zikredilmeden bağıştan söz ediliyor. Allah Teâlâ burada da kınama konusundan soru sorma üslubu ile söz ediyor:


Onlara niçin izin verdin?


Allah Teâlâ'nın önce affettiğini söyleyerek peygamberini kınama­sı son derece tatlı ve hoş bir kınamadır. Hz. Peygamber hakkında he­nüz hüküm bulunmayan bir konuda içtihad etmiştir; izin verdiği kim­selerin içyüzlerini bilmemektedir. Onların doğru veya yalan söyledik-


lerini kesin olarak bilecek ancak Allah'tır. Okuduğumuz ayetleri takib edecek olursak Allah'ın, Peygamberinin yaptığına sanki cevaz verdiği­ni de anlayabiliriz. Çünkü bir kaç ayet sonra Allah Teâlâ bu adamlar­dan şöyle söz etmektedir:


Eğer içinizde (onlar da savaşa) çıksalardı, size bozgunculuktan başka katkıları olmazdı ve mutlaka fitne çıkarmak isteyerek ara­nızda koşarlardı. İçinizden onlara iyice kulak verecek olanlar da vardır. Allah zalimleri gayet iyi bilir. (Tevbe/47)


Bir kimse çıkıp sorabilir: Allah ve Rasûlü arasındaki bu kınama sahnelerini Kur'an'm gözler önüne sermesindeki hikmet nedir? Bize öyle geliyor ki -tabii yine de Allah bilir- Kur'an-ı Kerim, hesaba çe­kilme ve cezalandırma kuralının genel geçer bir kural olduğunu, Pey­gamber bile olsa hiç kimsenin bu kuraldan istisna edilmediğini insan­lara öğretmek için kınama âyetlerini zikretmiştir. İşte Kur'an Peygam-ber'i kınıyor ve onu hatasını düzeltmeye çağırıyor. Nerdeyse onu hesa­ba çekiyor bile diyesimiz geliyor. İşte Enfal süresindeki şu ilahi sözle­rin benzerleri o yüce Peygamber'in kulağında çınlıyor:


Yeryüzünde savaşırken, düşmanı yere sermeden esir almak hiç­bir peygambere yakışmaz. Geçici dünya malını istiyorsunuz. Oysa Allah ahireti kazanmamızı ister. Allah güçlüdür, hakimdir.


(Enfal/67


Ey Muhammedi Hani Allah'ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye "Eşini yanında tut, Allah'tan kork!" diyor­dun. Allah'ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek gizliyor­dun. Oysa, Allah'tan çekinmen daha uygundu. (Ahzab/37)


Yanma ama birisi geldi diye Peygamber yüzünü eskitti ve sırtını döndü. Ey Muhammedi Ne bilirsin, belki de o arınacak; yahut öğüt alacaktı da bu öğüt kendisine fayda verecekti. Ama sen ken­disini öğütten müstağni gören kimseyi karşına alıp ilgileniyorsun; arınmak istememesinden sana ne! Sen Allah'tan korkup koşarak sana gelen kimseye aldırmıyorsun. Dikkat et; bu Kur'an bir öğüt­tür. (Abese/1-11)


İşte böyle; ne zaman Hz. Muhammed'e ait bir hatırayla karşılaş­sak ve onun dönemine yönelsek, ne zaman doğruluk ve gerçeğin ay­dınlattığı ona ait zarif ve parlak bir tabloyu seyretmeyi arzu edip mu­kaddes kitaba, yüce Kur'an'a dönüp baksak orada Allah Rasûlüne ait ideal bir tablo buluruz. Bu tablo beş unsur üzerine bina edilmiştir: Hz. Peygamber1! övme ve yüceltme unsuru, sorumluluk ve yükümlülük un­suru, yüceltme ve sorumluluğun karışık olduğu unsur, onun bir beşer olduğunu ve Allah'ın kudreti önünde güçsüzlüğü unsuru, kınama ve hatasını düzeltmeyi isteme unsuru. Bu beş unsurla birlikte Hz. Mu-hammed'in eşsiz kişiliğinin aydınlık çehresi ortaya çıkar.


Doğrusu bu Kur'an en doğru yola götürür. (İsra/9) [97]


 

Bu Bölümdeki(15) Diğer Sorular için aşağıdaki menüye bakınız↷↷↷
  • Tevhid
  • Kur'an
  • Sorularla İslam-15.Bölüm
  • Sorularla İslam-Bölümler
  • ☝📖 المحمية 📖☝


https://www.muhammediyye.org/

📖-المحمية علي الكتاب و السنة الصحيحة-📖

                   Öğrencilerimize önemli hatırlatma;


اعوذ بالله من الشيطان الرجيم

 بسم الله الرحمان الرحيم

 الحمد لله رب العالمين وحده لا شريك له و محمد رسول الله لا رسول و لا نبي بعده و الصلاة و السلام علي آله واهل بيته و اصحابه و امته اجمعين

Kovulmuş şeytandan,Her şeyin yaratıcısı tek rabb,tek ilah,tek gerçek egemen,rahman ve rahim olan Allaha cc sığınırız,her türlü kulluğun,ibadetin,itaatin,faydalı amellerin ve sözlerin tümü sadece ve sadece onun rızası içindir,salatü selam bütün peygamberlerin peygamberi  efendimiz,rehberimiz,önderimiz ve örneğimiz Hz Muhammed Mustafa aleyhi efzalussalati vesselama,aline,temiz ehli beytine,davası uğruna savaşan ashabına ve yolunda yürüyen ümmetine olsun.

Sitemizde yeralan çalışmalarımız;başta yüce kitabımız Kur'anı Kerim olmak üzere,temel İslami kaynakların anlaşılmasına yardımcı olmak üzere hazırlanmıştır.Bu çalışmalarda bizlerden ilgisini,yardım ve desteğini esirgemeyen kardeşlerimizden ve cümle müslümanlardan. Allah razı olsun.

   📖☝المحمدية علي الكتاب و السنة☝📖☝Muhammediyye☝📖

             S.Muhammed Kayaalp El-Haşimi Ks

الامام سيد محمد الهاشمي

Destek olmak isteyen kardeşlerimiz iletişim formundan bize yazınız,Allah razı olsun.S.Muhammed Kayaalp (el-Haşimi) Ks--Arapça Dersleri-İslami Sohbetler-Tevhid-Tefsir-Hadis-Fıkıh-Fetvalar-İrşadlar...↷↷↷↷




 

Soru: Kur'an-ı Kerim Hz. Muhammed'i nasıl anlatmaktadır? Rating: 4.5 Diposkan Oleh: ☝الاامام سيد محمد هاشمي الموسوي☝المحمية

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.