☝📖İbrahimi ﷺ Muhammedi ﷺ Hanif İslam📖☝﷽𐰃𐰠𐰯☝📖المحمدية☝Muhammediyye📖☝𐰃𐰠𐰯༺الله أكبر ༻

☝المحمدية☝الاامام سيد محمد هاشمي الموسوي 📖 علي الكتاب و السنة☝

Online Arapça Dersleri Video İzle,Arapça Sarf,Arapça Nahiv Video,Arapça Dilbilgisi Video,Online Arapça dilbilgisi Dersleri,islami ilimler,Kuran tefsiri video izle,islami dini sohbet izle,İslami sorular cevaplar,Muhammediyiz-Arapça Dersleri Temel İslami İlimler-Arapça Dersleri,Online Arapça Dersleri Video,İslami ilimler Video Dersleri,

Soru: Şaka ve latife hakkında Hz. Peygamber ve ashabından ri­vayet edilen şeyler nelerdir?

Sorularla islamiyet-15->Cevap: Hayatın içinde hem mutluluk, hem bedbahtlık, hem rahat­lık, hem de zorluk olduğuna göre hayatın sürekli bir ciddiyet ve kesin­tisiz bir çalışma içerisinde devam etmesi mümkün değildir. Onun için­de sevinç ve neşenin de bulunması gerekir. Masum eğlencelerin yanın­da hayatın sertlik ve zorluklarını yumuşatacak bir parça espri ve şaka­nın da olması gerekir. Gülmek, kökü insan bilincinin derinliklerinde


olan bir eğilimdir, denilmiştir. Hatta insan, konuşan bir hayvandır diye tanımlandığı gibi, gülen bir hayvandır diye de tanımlanmıştır.


İnsanlardan pek çoğu dinin şaka ve latifenin önünde bir engel olarak durduğunu zan ve iddia eder. Çünkü onlar daima veya genel­likle dini, eğlence veya rahatlamaya ve kolaylaştırmaya imkan verme­yen bir kayıtlar, sınırlama ve engeller sistemi olarak tasavvur ederler. Halbuki Allah'ın dini bir zorluk değil, bir kolaylıktır. Bir gazap değil, bir rahmettir. Bir katılık değil, bir hoşgörüdür. Bir ağırlaştırma değil bir hafifletmedir. İnsanın makul ve temiz bir eğlenceden, kıymetli süs­lerden ve temiz rızıklardan, ferahlatıcı bir espriden, seviyeli bir eğlen­ceden nasibini almasına müsaade etmesi bu dine ait hoşgörünün ör­neklerindendir.


Rasûlullah (s.a) tartışma ve mizahı bir alışkanlık haline getirmeyi yasaklamıştır. Tirmizî'nin rivayet ettiği "Kardeşinle tartışma ve ona şa­ka yapma!" hadisinin yasakladığı şey de şaka ve mizahın bir adet ha­line getirilmesidir. Aynı şekilde İmam Ahrned'in rivayet ettiği uzun uzun susmak ve az gülmekle ilgili hadis de bu manayadır. Bir hadiste de şöyle buyurulur:


Çok gülmeyin, çünkü çok gülmek kalbi öldürür.


Rasûlullah (s.a) kahkaha atmadan gülerdi, bazen de sadece azı dişleri görünecek kadar gülerdi. Hz. Aişe validemiz (r.a) şöyle demiş­tir: "Rasûlullah (s.a) gülen ve gülümseyen bir kimse idi." Abdullah ibn el-Hanis şöyle demiştir: "Ben, Rasûlullah'tan (s.a) daha fazla güler yüzlü başka birini görmedim. Ashabından kiminle karşılaşsa ona karşı tebessüm ederdi. Şöyle buyururlardı: "Müslüman kardeşine karşı gü­lümsemen bile sadakadır."


Bu konuda Hz. Peygamber'den (s.a) şu hadisler de rivayet edil­miştir:


Neşelenmeyen ve neşelendirmeyen kimsede hayır yoktur.


Zaman zaman gönüllerinize canlılık verin. Çünkü gönüller yorul­duğu zaman körelir.


Şüphesiz Allah Teâlâ kolaylığı ve güler yüzlülüğü sever. Kardeşini güler bir yüzle karşılaman bir iyiliktir.


Mizahın yasaklan mas ly la ilgili haber ve rivayetleri İmam Gazâlî şöyle açıklamıştır:


Bilmiş ol ki: Yasak olan, aşırı derecede ve devamlı olan şakacılık­tır. Şakacılığa devam edip oyun ve eğlence ile meşgul olmaktır. Oyun mubahtır, fakat devamlı olması hoş karşılanmamıştır. Oyun ve eğlencenin aşırılığına gelince bu aşırı gülmeye sebep olur. Çok gülmek ise kalbi öldürür, bazı hallerde kin tutmaya sebep olur, heybet ve vakardan uzaklaştırır. Bu derecelere varmayan şakalar hoş karşılanmıştır.


Buharı ve Müslim'in birlikte rivayet ettikleri bir hadise göre Ra­sûlullah (s.a) sözünde, fiilinde ve hareketlerinde, taşkınlık yapacak se­ciyede değildi, taşkınlık da yapmış değildi. Hz. Peygamber'in özellik­lerinden birisi de kendisini aşırılıklardan rahatça koruyabilme sidir. Böylece o, ümmetine güzel bir örnek olmuştur. İnsan, şaka ve espri ya­pacağım derken bazen kaba ve çirkin bir şey söyleyebilir. Bu sebeple hiç hesap etmediği halde gönülleri yaralayabilir ve kalblere kin've öf­ke tohumları ekebilir. Belki de Rasûlullah'm şöyle demesinin sebebi bu gibi durumlardır:


Kişi yanındakileri güldürmek için bir şey konuşur (buna aldırış et­mez) halbuki bu söz sebebiyle Süreyya yıldızından daha uzak me­safeden ateşe atılır.


Hz. Peygamber'in (s.a) peygamberliğin azameti ve vakarı ile lati­fe ve şakadaki maharetini en güzel bir şekilde birarada bulundurması onun güçlü bir kişiliğe ve geniş bir ufka sahip olduğunu gösterir. Pey­gamberlerin önderi olmasına ve Allah Teâlâ'nın "Şüphesiz sen büyük bir ahlak üzeresin" hitabına muhatap olmasına rağmen o aynı zaman­da şaka yapmasını da bilir, arkadaşlarıyla birlikte bulunurken de, ka­dınlarıyla birlikte iken de insanların en esprilisi olurdu.


Buradaki güzel olan nokta Râsûlullah'ın (s.a) şaka yaparken bile sadece doğruyu söylemesidir. İnsanlar arasında şakanın genellikle kuruntu, iddia ve iftira üzerine kurulduğu bilinir. Şaka yaparken bile doğ­ruyu söyleyecek olan insanın güçlü bir düşünce yapısına, güçlü bir ifa­de ve anlatıma sahip olması gerekir.


Hz. Peygamber'in hayatını anlatan siyer kitapları onun gerçek ve doğruları bir mizah ve espri üslûbu ile nasıl ifade ettiğine dair pek çok örneklerle doludur:


Bir kadın Rasûlullah'a (s.a) gelerek kendisini bir deveye bindir­mesini istedi. Rasûlullah (s.a) ona latife ederek şöyle dedi:


- Seni bir deve yavrusuna bindireyim.


Kadın Rasûlullah'ın bu sözünden kendisini taşıyamayacak derece­de küçük bir deve yavrasunu kastettiğini zannetti ve şöyle dedi:


- Ya Rasûlullah! Ben deve yavrusunu ne yapayım? O beni taşıya­bilir mi?


- Yok hayır, ben seni sadece bir deve yavrusuna bindiririm. Her deve bir başka devenin yavrusu değil mi?


Rivayete göre —ki bu rivayetin senedi zayıftır— yaşlı bir kadın Ra­sûlullah'a gelerek kendisinin cennete girmesi için rabbine dua etmesi­ni istedi. Rasûlullah (s.a) ona latife ederek şöyle dedi:


- İhtiyarlar cennete giremezler.


İhtiyar kadın bunun üzerine bir çığlık attı.


Hz. Peygamber gülümsedi ve cennet kadınlarından ve onların tek­rar gençleştirilmesinden söz eden şu ayet-i kerimeyi ona hatırlattı:


Gerçekten biz hurileri apayrı biçimde yeniden yarattık. Onları eş­lerine düşkün ve yaşıt bakireler kıldık. Bütün bunlar ashab-ı ye­min içindir. (Vakıa/35-38)


Yine Ümmü Eymen adında bir kadın koşarak Rasûlullah'a gelir ve şöyle der:


- Eşim sizi çağırıyor.


- Şu gözünde beyazlık olan adam mı?


- Hayır ya Rasûlullah, kocamın gözünde beyazlık yoktur.


- Evet, onun gözünde aklık vardır.


- Hayır, vallahi yoktur.


- Gözünde beyazlık olmayan hiçbir kimse yoktur.


Rasûl-i Ekrem'in maksadı, gözbebeğıni çevreleyen beyazlıktır.


Rivayete göre bu kadın Ensar kadınlarındandır. Hz. Peygam­ber'in: "Git, kocanın gözüne bak, onun gözünde beyazlık vardır" şek­lindeki sözünü duyunca süratle kocasının yanma gider. Kocası ona şöyle der:


- Ne oldu sana?


Kadın Rasülullah'tan duyduğu şeyleri ona anlatınca kocası şöyle der:


- Evet benim gözümde beyazlık var ama bu bir hastalıktan dola­yı değil. Onun için sen üzülme, sakin ol!


Yukarıdaki örneklerden de anlıyoruz ki Rasûl-i Ekrem'in (s.a) la­tifelerinin pek çoğu kadınlara yöneliktir. Bununla beraber Hz. Pey­gamber kadınlara espri yaptığı gibi erkeklere de espriler yapmıştır. Bü­tün bunlardan anlıyoruz ki Rasûlullah (s.a) kadınlara karşı son derece nazik ve kibar davranmaktadır. O şöyle buyurmuştur:


Kadınlara karşı özen gösterin ve iyi davranın!


Hz. Peygamber şarkı söyleyen bir cariyeyi işitir, kadın şöyle der:


- Oynarsam bana günah olur mu, beni ayıplarmısınız?


- İnşallah günah olmaz.


Şarkının eğlence ve coşkuyla ilişkisi vardır. Hz. Aişe (r.a) valide­miz bir genç kız evlendirip kocasının evine göndermişti. Hz. Peygam­ber (s.a) Hz. Aişe ile konuştu ve ona dedi ki:


- Onu kocasına gönderdiniz mi?


- Evet.


- Onunla birlikte şarkı söyleyecek birini de gönderdiniz mi?


- Hayır.


- Ensar'ın gazelden hoşlandığını bilmiyormusun? Onunla beraber bir şarkıcı gönderseydiniz de şöyle deseydi ya:


Size geldik, size geldik Haydin gelin selamlaşalım. Siyah buğday olmasaydı,


Bedevilerimiz yerleşik olmazdı.


Endülüslü İbn Abdi Rabbih el-lkdül-Ferid isimli kitabında şarkı­yı uzun uzun savunur. Onun söylediği şeylerden bazıları şunlardır:


Şarkıyı hoş karşılanmayanlar şu delilleri ileri sürmüşlerdir: "Şarkı kalbleri tutuşturur, akılları karıştırır, ağırbaşlı bir kişiyi hafifmeş­rep gösterir, eğlenceyi tahrik eder, coşkuyu teşvik eder."


Aslında bu batıl bir şeydir. Onlar şu ayeti de (kendi görüşlerine uygun bir şekilde) yorumladılar:


İnsanların öylesi vardır ki, herhangi bir ilme dayanmadan Allah yolundan saptırmak, sonra da onunla alay etmek için boş lafı sa­tın alır. (Lokman/6)


Onlar bu ayeti kendi görüşlerine bir delil olarak tevil etmekle ha­ta etmişlerdir. Bu ayet-i kerime, eskilere ait söz ve haberleri ihti­va eden kitapları satın alıp bunlarla Kur'an'a rekabet etmek iste­yen ve o kitapların Kur'an'dan üstün olduğunu iddia eden kimese-ler hakkında nazil olmuştur. Şarkı dineleyen kimse hiçbir zaman Allah'ın ayetleriyle alay etmiş olmaz. Bu konudaki en sağlıklı gö­rüş, şarkının da şiir gibi değerlendirildiği görüştür: iyisi güzeldir, kötüsü de çirkindir. (Yani güzel ve rnübah olanı da vardır. Çirkin ve haram olanı da vardır).


Hz. Peygamber (s.a) ile müminlerin anneleri olan hanımları ara­sında cereyan eden şaka ve latifeler, onun kadınlara karşı ne kadar na­zik ve kibar olduğunun bir delilidir. Burada şaşılacak bir durum da yoktur. Çünkü Rasûlullah şöyle buyurmuştur:


Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınizdır. Ben sizin içinizde ailesine karşı en hayırlı olan kimseyim.


Hz. Aişe validemizden rivayet edildiğine göre o şöyle anlatır: Ra­sûlullah (s.a) ile yarışa girdim ve onu geçtim. Sonra benim ağırlığım fazlalaştığında tekrar yarıştık. Bu sefer o beni yendi ve şöyle buyurdu: "İşte bu öncekinin rövanşıdır!"


Yine Hz. Aişe'den rivayet edildiğine göre o bir gün Hacire denilen bir nevi yemek pişirir. Onu Rasûlullah'a getirir. Hz. Peygamber'in (s.a) yanında hanımlarından Şevde validemiz de vardır. Hz. Aişe ona der ki:


- Haydi buyur!


- Ben onu sevmem.


- Şayet yemezsen vallahi yüzüne serperim.


- Tadına bile bakmam.


Bunun üzerine Hz. Aişe yemeğin içinden bir parça alır ve Hz. Sevde'nin yüzüne sürer.


Hz. Şevde de yemekten bir parça alarak Hz. Aişe'nin yüzüne sü­rer. Hz. Peygamber (s.a) de onları gülerek seyretmektedir.


Yine Hz. Peygamber'in (s.a) gözünün önünde cereyan eden bir sahne.. Esprinin sahibi yine Hz. Aişe'dir ve Hz. Peygamer de bu espri­ye gülmektedir:


Kısa boylu ve çirkin suratlı bir adam olan Dahhak b. Ebi Süfyan hicab (tesettür) ayetleri nazil olmadan önce Hz. Peygamber'e biat et­mişti. Hz. Aişe'nin de bulunduğu bir esnada Peygamberimize (s.a) -Ai-şe'yi kasdederek- şöyle dedi:


- Benim bundan daha güzel iki karım vardır, istersen birini boşa-yayım da onu sen al!


Hz. Aişe (canı sıkılmış olacak ki) Dahhak'a şöyle dedi:


- O mu güzeldir, yoksa sen mi güzelsin?


- Ben daha güzel ve cömertim.


Hz. Peygamber {s.a) Hz. Aişe'nin bu soruyu Dahhak'a sormasına gülmüştü. Çünkü Dahhak çirkin bir adamdı.


Hz. Peygamber (s.a) ashabının yaptığı şakalara şahit olduğunda onlardan memnun olur, güler ve mutluluk duyardı. Bazı zamanlar biz­zat kendisi de bu şakalara iştirak eder ve onlarla şakalaşırdı. Bunun ör­neklerinden birisi de Enes ibn Mâlik'e söylediği: "Ey iki kulaklı" sözü­dür. Bu söz görüşünüşte bir şaka ve latifedir. Fakat aslında bir övgü ve takdir ifadesidir. Sanki o bu sözle şöyle demektedir: Ey işiten ve işitti­ğini iyi muhafaza eden iki kulağın sahibi..


Hz. Peygamber (s.a) nezih/temiz bir şakaya karşılık verir ve onu reddetmezdi. Hatta böyle bir şaka onun sıkıntısını dağıtır, öfkesini din­dirir ve neşelendirirdi.


Bir gün, fazlasıyla üzüntülüydü. Bu yüzden yüzünün şekli bile de­ğişmişti. Böyle bir halde ashabı arasında otururken ona doğru bir be­devi yöneldi. Kendisine bir şey sormak istiyordu. Onu engellemek için dediler ki: "Yapma, biz onu iyi durumda görmüyoruz."


Bedevide şakacılık ruhu vardı. Dedi ki: "Bırakın beni! Onu pey­gamber olarak gönderen Allah'a yemin olsun ki onu güldürmeden bı­rakmayacağım."


Sonra Hz. Peygamber'e (s.a) döndü ve ona şöyle sordu: "Ey Al­lah'ın Rasûlü! Duydum ki Deccal, insanlar açlıktan kırılıp giderken ti­rit yemeği getirecekmiş. Anam babam sana feda olsun ya Rasûlullah! Ne dersin. Deccal'in tiridinden uzak durup zayıf ve bitkin mi düşeyim, yoksa onun tiridinden karnımı doyurayım mı?! Ben Allah'a inanıyor ve Deccal'i de inkar ediyorum."


Hz. Peygamber (s.a) mübarek dişleri görününceye kadar güldü ve bedeviye şöyle dedi: "Hayır, Allah, müminleri (Deccal'e) muhtaç ol­maktan hangi şeyle kurtarmışsa seni de onunla kurtaracaktır."


Rasûlullah (s.a) şaka ve latife yoluyla kendisini neşelendiren ve sevindiren kimsenin durumunu takdir ederdi. Süveyda isimli bir kadın vardı. Zaman zaman Hz. Aişe'nin yanma gelir ve onunla şakalaşır gü-


lüşürdü. Hz. Peygamber de onlarla beraber gülerdi. Sonra bu kadın bir müddet gelmez oldu. Hz. Peygamber onun niçin gelmediğini merak ederek dedi ki: "Ya Aişe Süveyda'ya ne oldu?"


Hz. Aişe: "O hastalandı, ya Rasûlullah" dedi.


Hz. Peygamber kadını ziyarete gitti ve onu ölüm döşeğinde buldu. Ailesine dedi ki: "Öldüğü zaman bana haber verin!"


Kadın vefat edince Hz. Peygamber'e bildirdiler. Hz. Peygamber (s.a) koşarak geldi, cenazesinde bulundu ve namazını kıldırdı. Onun için dua etti ve şöyle dedi: "Allahım! Bu kulun gülmeyi severdi, orada da güldür, ya rabbi!"


Hz. Peygamber (s.a) mubah eğlence ve temiz şakalardan bile kor­kup onların günah olduğu zanmna kapılan bir kimsenin gönlündeki şüpheyi gidermeye çalışırdı.


İşte Hanzala... Hz. Peygamber'in meclisinde bulunan bir sahabi.. Hz. Peygamber'in meclislerinden çok etkilenir. Sonra ailesinin yanına döner ve onlarla şakalaşır oynaşır. Sonra Rasûlullah'ın huzurundaki ha­liyle ailesiyle beraber olduğu halin arasındaki fark dikkatini çeker. Korku ve panik içinde Rasûlullah'ın huzuruna döner ve şöyle der: "Hanzala münafık oldu ya Rasûlullah! Senin huzurunda idim. Sen bi­ze öğüt verdin. Kalplerimiz titredi, gözlerimiz yaşardı. Sonra ben aile­min yanına döndüm. Dünyayı konuşmaya başladım, senin huzurunda bulunduğum hali unu tu verdim."


Hz. Peygamber (s.a) onun gönlünü hoş edecek bir tavırla şöyle buyurdu: "Ey Hanzala! Şayet siz devamlı benim huzurumda bulundu­ğunuz hal üzere kalsaydınız o zaman yollarda meleklerle tokalaşırdı-nız. Fakat ey Hanzala orada öyle, burada böyle olacaksınız."


Hz. Peygamber'in (s.a) ashabı şaka ve latifeden nasiplerini en iyi ve en akıllı bir şekilde alırdı. İbn Ebi'l-Hadid, Şerhu Nehc'ül-Belağa isimli kitabında bu konuda şunları söyler:


Allah hepsinden razı olsun, sahabenin büyüklerinden rivayet edil­diğine göre onlar birbiriyle şakalaşırlar ve karşılıklı şiirler okurlardı. Dini konulara daldıkları zaman da bakışları değişir/ciddileşir ve başka bir atmosfere girerlerdi.


Nehai'ye "Rasûlullah'ın (s.a) ashabı güler ve şaka yapar mıydı?" diye soruldu.


O, bu soruya şöyle cevab verdi: "Evet. Onların kalplerindeki iman, sarsılmaz dağlar gibidir."


Onlar mertlik yapılacak yerde merttiler, şaka ve latife yapılacak yerde de son derece zarif ve nüktedandılar. Onlar kuvvetli bir şahsiyet­le kibarlığı, hoşgörü ve sadeliği en güzel şekilde birleştirmişlerdi.


Müslim'in Sahihinde rivayet ettiğine göre onlar cahiliye döne­mindeki günlerini konuşur ve gülüşürlerdi. Hz. Peygamber (s.a) de te­bessüm ederdi.


Nihayet onlardan sert ve katı bir mizaca sahip olan birisi çıktı ve şaka ve eğlenceye ihtiyaç olmadığını söyledi.


Bu kişi, mizah konusunda katı bir görüşe sahib olan Ömer ibn el-Hattab (r.a)dır. O, etrafındakilere şöyle dedi:


- Şakaya niçin mizah adı verildi, biliyormusunuz?


- Hayır, dediler.


- İnsanı haktan uzaklaştırdığı için.


Hz. Ömer yine ihtiyatlı ve tutucu bir anlayışla şöyle der: "Kim çok gülerse heybeti azalır. Kim çok mizah yaparsa kendisini küçük düşürür. Kim çok konuşursa çok hata eder. Kim çok hata ederse hayası/utanma duygusu azalır. Kimin utanma duygusu azalırsa onun kalbi ölür."


Bununla beraber Hz. Ömer de tatlı ve yumuşak şakaları hoş kar­şılamış ve onlara karşı sert tavır takınmamıştır. Kendisi de şiir okumuş neşelenip coşmuştur. Bir defasıda Abdurrahman ibn Avf Hz. Ömer'in yanına girdiğinde onu ayak ayak üstüne atmış ve uzanmış bir vaziyet­te görmüştür. Bu esnada şu şiiri okumaktadır:


Ben nasıl otururum Medine'de


Cemil ibn Muhammer amacına ulaştıktan sonra


Abdurrahman ibn Avf yanına oturunca Hz. Ömer ona şöyle der: "Ya Eba Muhammedi Biz de kendi başımıza kaldığımızda insanların söylediğini söyledik."


Hz. Ömer, Ali ibn Ebi Tâlib'i (r.a) "O şakacı bir kimsedir" diye ta­nımlardı. Amr ibn el-Âs da Hz. Ali için "O şakacı bir kimsedir" derdi.


İbn Ebi'l Hadid Şerhu Nehcii'l-Belağa'da Hz. Ömer'in Hz. Ali hak­kındaki görüşüyle ilgili bir yorumunda bunun Hz. Ali'nin değerini dü­şürmeyeceğini söyler. İbn Ebi'l-Hadid şöyle der:


Hz. Ömer kendisi sert tabiatlı ve çatık kaşlı bir kimse olduğu için bunun bir fazilet, aksinin de bir noksanlık olduğunu zannederdi. Eğer onun yapısında güleryüzlülük ve yumuşak huyluluk olsaydı o zaman da bunun bir fazilet, aksinin de bir noksanlık olacağını zannedecekti. Faraza onun huyu Ali'de, Ali'nin huyu da onda ol­saydı o zaman da Hz. Ali hakkında şöyle diyecekti: "Keşke onda bu huysuzluk ve terslik olmasaydı".


Hz. Ömer'in söylediklerinde ayıplanacak bir durum yoktur ve o Hz. Ali'yi küçük görmeyi ve tenkit etmeyi de murat etmiş değil­dir. Fakat o, halifelik makamı için ancak otoriter ve sert mizaçlı bir kimsenin uygun olacağını zannederek Hz. Ali'nin yapısına/mi­zacına dikkat çekmiştir.


İbn Ebi'l-Hadid, mizah konusunda ve Önceki şahsiyetlerin şaka ve latifeleri konusunda sözü fazlasıyla uzattıktan sonra Hz. Ali'nin şakacı ve latifeci olmadığını isbata çalışır ve şöyle der:


Mü'minlerin emiri Hz. Ali'ye (a.s) gelince siyer ve hadis kitap­larında dost-düşman hiç bir Allah'ın kulu, ne söz olarak ne de fi­il olarak bu konuda ondan hiçbir şey rivayet etmemiştir. Ondan daha ciddi ve ondan daha vakar sahibi başka kimse yoktur. O, asla şaka yapmamış ve oyun oynamamıştır. Gizli olsun, açık ol­sun hakkı, hakikati ve dini onun kadar bilen kimse de yoktur. Nasıl şakacı olsun ki, o şu meşhur sözün sahibidir: "Mizah ya­pan hiçbir kimse yoktur ki mizah yaparken aklından birşeyler gitmiş olmasın."


Fakat o, yumuşak huylu, güler yüzlü, güzel sözlü ve sempatik bir karakterde yaratılmıştır. Bunlar onun faziletlerindendir.


İbn Ebi'l-Hadid böyle söylüyor. Onun son paragrafta söyledikleri bizim için yeterlidir. Bundan anlıyoruz ki Hz. Ali neşeli ve güleryüzlü olmanın karşısında değildir, cana yakın ve sempatik bir kişiliğe sahiptir.


Hz. Peygamber'in (s.a) ashabının içerisinde şaka ve latifede diğer­lerinden daha fazla temayüz eden kimseler de vardır. Bunların başında tabiri caizse Hz. Peygamber'i güldüren kişi lakabına müstehak olan bir kişi vardı. Bu şahabının adı Nuayman'dır (Nuayman ibn Amr ibn Ru-fâati'l-Ensari). O -insaflı olmak gerekirse- bu konuda kendisinden uzun uzun söz edilmeyi haketmiş bir kimsedir.


Nuayman sadece şakacı ve latifeci bir kişi değildir. O aynı zaman­da bir mücahittir. İkinci Akabe biatında, Bedir, Uhud ve Hendek savaş­larında bulunmuştur. İbn Abdilber el-İstiâb isimli kitabında ondan şöy­le söz eder:


Nuayman, şakacı bir kimse olmasına rağmen aynı zamanda sa-lih/iyi bir insandır.


Bununla beraber en-Nevevî Tehzib'ul-Esma ve'l-Luğât isimli kita­bında Nuayman'ın çok şakacı bir kimse olduğunu, yaptığı esprilerle Hz. Peygamber'i güldürdüğünü, bunun pek çok örneğinin olduğunu, hatta rivayete göre Hz. Peygamber'in (s.a) onun hakkında "O gülerek cennete gidecek" dediğini söyler.


Nuayman'ın ilginç nüktelerinden birisi şudur:


Medine'ye yeni bir yiyecek veya meyve geldiği zaman, ondan sa­tın alır ve Rasûlullah'a götürerek "Bunu sana hediye ediyorum" derdi. Satıcı parayı almaya geldiği zaman adamı Hz. Peygamber'in yanına götürür ve şöyle derdi:


— Bu adamın malının parasını ver!


— Sen onu bana hediye etmemiş miydin?


— Ne yapayım, param yoktu, senin de bundan yemeni arzu ettim.


Bunun üzerine Rasûlullah güler ve satıcının parasını öderdi.


Biz öyle geliyor ki —yine de işin hakikatini Allah bilir- Nuay­man'ın maksadı burada sadece latife yapmak değildir. Burada o bir kaç tane maksadı birlikte gerçekleştirmiştir. Hz. Peygamber'e (s.a) olan sevgisini ifade etmiş, Hz. Peygamber'in dünya zevklerinden nasibini almadığı endişesiyle diğer insanların yediği şeyleri ona tattırmak için kurnazlık yapmış ve son olarak da şaka ve latife yaparak Rasûrullah'ın (s.a) gönlüne girmek istemiştir.


Nuayman'ın şakalarından bazıları şunlardır: Hz. Peygamber'le (s.a) görüşmek üzere bir bedevi gelir. Bedevi, devesini Hz. Peygam­ber'in avlusuna çoktürür. Sonra onunla görüşmek için içeri girer. Bazı sahabiler bedevinin devesini işaret ederek Nuayman'a derler ki: "Bu deveyi sen kesersen biz de yeriz. Çünkü biz eti çok özledik."


Nuayman kabul eder ve onların teşvik ettiği şeyi yapar.


Bedevi dışarı çıkınca devesinin boğazlanmış olduğunu görür ve: "Ey Muhammed devem boğazlanmış" diye çığlık atar.


Hz. Peygamber dışarı çıkar ve olayı görür.


"Bunu kim yaptı?" diye sorar. "Nuayman yaptı" derler.


Hz. Peygamber (s.a) Nuyaman'ı aramaya başlar. Dıbağa bintu ez-Zübeyir'in evinde onu gizlenmiş olarak bulur.


Onu gizlediği yerden çıkarır ve sorar:


- Seni bu işe kim teşvik etti?


- Seni buraya getirenler bunu bana emrettiler ya Rasûlullah!


Hz. Peygamber onun yüzüne toprak sürmeye başlar, o da bu esna­da gülmektedir.


Daha sonra Hz. Peygamber (s.a) devenin bedelini sahibine öder.


İşte pek çok insanın dayanamayacağı ve sabredemeyeceği bir şaka. Fakat Nuayman, Rasûl-i Ekrem'in (s.a) cömertliğine güvenmektedir.


Nuayman bazen şakanın dozunu kaçırır:


Mahreme ibn Nevfel yaşlanıp yüz yaşını aşmıştır. Gözleri görme­mektedir. Abdest bozmak için Mescid'in içinde ayağa kalkar. İnsanlar bağırırlar: "Burası mescid, mescid!" Nuayman elinden tutar, onu biraz uzaklaştırır sonra Mescid'in başka bir köşesine oturtur ve ona "Buraya abdestini boz!" der.


İnsanlar Mahreme'ye bağırırlar. Mahreme: "Yazıklar olsun, kim getirdi beni buraya?" der. "Nuayman" derler. Mahreme der ki: "Valla­hi onu bir yakalarsam şu asam ile vurabildiğim kadar vuracağım."


Nuayman bu durumu bilmektedir. Bir müddet bekler. Sonra bir gün mescid'de Mahreme'ye doğru yönelir. O esnada halife Hz. Osman mescidde namaz kılmaktadır. Mahreme'ye der ki: "Nuayman'ı ister mi­sin?" Mahreme: "Evet" der. Nuayman onun elinden tutar, Hz. Osman'ın yanına götürür ve ona "Önünde duran kişi Nuayman'dır" der. Mahreme asasını kaldırır ve Hz. Osman'a vurmaya başlar. İnsanlar hemen bağırır­lar: "Ne yapıyorsun, müminlerin emirine vuruyorsun!" Hz. Osman'ın adamları buna çok kızar ve Nuayman'ı cezalandırmak isterler. Fakat Hz. Osman engel olur ve der ki: "Yapmayın, o, Bedir gazisidir."


Allah seni affetsin ya Nuayman! Sen şakalarınla Hz. Osman gibi bir adama bile eziyet ettin.


Nuayman'ın yaptığı şakalardan birisi de şu idi: O bazı bölgelerde­ki insanlara gider, onlara gelecekten haber verir ve gülerek onlara fal­cılık yapardı. Onlar da bunun karşılığında kendisine süt ve yiyecek ve­rirlerdi. O kendisine bu yolla gelen şeylerden bazılarını arkadaşlarına hediye ederdi. Bu şekilde hediye verdiği kimselerden birisi de Hz. Ebubekir (r.a) idi. Hz. Ebubekir bunu öğrendiği zaman Nuayman'ın he­diye ettiği şeyin bir kısmını yemiş bulunuyordu. Bunun üzerine şöyle dedi: "Bana öyle geliyor ki ben bugün Nuayman'ın kahinlikten kazan­dığı şeyi yemişim." Hz. Ebubekir kusarak yediklerini dışarı çıkarttı.


Allah seni bağışlasın ey Nuayman! Sen Ebubekir es-Sıddîk'i (r.a) üzdün. Çünkü o yiyeceğine çok dikkat ederdi, helâl olduğunu ve temiz bir kaynaktan geldiğini kesin olarak bilmediği şeyi yemezdi.


Fakat biz sana ne yapabiliriz ki ya Nuayman? Sen ki yine bir gü­nah işlemiş de sahabilerden birisi senin için: "Allah sana lanet etsin" demişti, Rasûl-i Ekrem de (s.a) ona şöyle demişti: "Böyle deme, çün­kü o Allah ve Rasûlünü çok sever." Allah seni bağışlasın.


Nuayman'ın arkadaşı Suveybit ibn Harmele ile aralarında geçen bir hikaye meşhurdur. Suveybit ibn Harmele ibn Mâlik el-Kureşi fazi­letli bir sahabi idi. Habeşistan'a hicret etmiş, Bedir savaşında bulun­muştu. Rivayet olunduğuna göre Nuayman ve Suveybit Hz. Ebubekir ile birlikte (ticaret için) Busra'ya giderler. Azığın sorumlusu Suvey-bit'tir. Nuayman gelir ve ona der ki:


- Haydi bana biraz yiyecek ver.


- Ebubekir gelsin de öyle... Nuayman buna bozulur ve şöyle der:


- Ben seni mutlaka kızdıracağım.


Nihayet Nuayman ticaret erbabı bazı insanların yanma gider ve derki:


- Benim bir kölem vardır, satın almak ister misiniz?


- Evet.


- Ama o çok konuşan bir köledir. Size kendisinin köle olmadığı­nı, benim amcasının oğlu olduğumu söyleyecektir. Size böyle birşey söylediği zaman, ona aldırmayın.


- Merak etme, biz onu satın alacağız ve onun sözüne bakmayacağız.


Adamlar on deve karşılığında onu kendisinden satın alırlar. Sonra teslim almak için gelirler. Fakat Suveybit onlara direnir. Adamlar aldı­rış etmezler, boynuna bir sarık bezi geçirir ve bağlarlar, Suveybit bağı­rarak şöyle der:


- Bu adam sizinle alay ediyor. Ben hürüm, köle değilim.


- Biz senin durumunu Öğrendik!


Suveybit neredeyse mahvolacaktır. Bu esnada Hz. Ebubekir çıka­gelir, durumu öğrenir. Hemen onların arkasından koşup develerini ge­ri verir ve Suveybit'i kurtarır.


Sonra Peygamber'e (s.a) geldiklerinde bu olayı anlatırlar.


İbn Abdilber'in el-Istîâb'ta ifade ettiğine göre Hz. Peygamber (s.a) bir sene, hatta daha fazla bu olayı hatırladıkça gülerdi.


Yukarıdaki rivayet bize başka bir olayı hatırlatıyor: Hz. Peygam­ber (s.a) bir gün pazara girmişti. Pazarda arkadaşlarından birisini gör­dü. Gördüğü kişi Züheyr'di. Habersizce arkasından yaklaştı ve onu ku­cakladı. Latife ederek dedi ki:


Bu köleyi kim satın alır?


- Bu köle para etmez ya Rasûlullah!


- Fakat Allah katında kıymetlidir.


Hz. Peygamberin şakası bir gerçeği, bir doğruyu ifade etmektedir. Çünkü Züheyr, Allah'ın kullarından birisidir.


Nuayman'a Allah rahmet etsin, İbn Abdilber onun hakkında şöy­le der:                                      .


Nuayman en kıdemli ve en büyük sahabilerden birisidir. Fazlasıy­la şakacıdır. Onun şakacılığına dair ilginç haberler vardır.


Dindarlığı, ilmi, fıkhı ve şakayı en güzel şekilde birleştiren başka bir sahabi daha vardır. Adı, Zeyd ibn Sabit ibn Dahhak'tir. Zeyd pek çok savaşta bulunmuş ve Tebük savaşında Neccaroğullannın sancağı­nı taşımıştır. Sancağı daha önce Ammara ibn Hazm taşıyordu, Hz. Pey­gamber sancağı ondan alarak bir Kur'an hafızı olan Zeyd'e vermişti. Bunun üzerine Ammara: "Benim hakkımda sana bir şey mi ulaştı ya Rasûlullah?" diye sorunca Hz. Peygamber: "Hayır, fakat Kur'an'ın Ön­celik hakkı vardır" buyurmuştu.


Zeyd, Hz. Peygamber'e gelen vahiyleri yazardı. Bilgin sahabiler-dendi. Sahabe ve tabiilerden pek çok kişi kendisinden rivayette bulun­muştur. Hz. Ebubekir'in zamanında Kur'an'ı cemetmişti. Hz. Ebubekir


ona şöyle demişti: "Sen akıllı bir gençsin. Seni hiçbir şekilde itham edemeyiz".


Hz. Peygamber ona şöyle buyurmuştu:


Yahudilerin yazısını öğren. Çünkü ben onların benim yazımı yaz­malarına güvenmiyorum.


Rivayet edildiğine göre İbn Abbas, Zeyd'i bir hayvana binmişken görmüş ve hayvanın üzengisine yapışmıştı. Zeyd ona: "Bırak ey Rasû-lullah'ın amcazadesi!" demişti. İbn Abbas ona: "Hayır, biz büyüklere ve âlimlere bu saygıyı gösteririz" diye cevap vermişti.


Rivayet edildiğine göre Zeyd ibn Sabit, Medine'de kaza/yargı, fet­va, kıraat ve feraiz konularında en önde gelen kişi idi. Bunda şaşılacak bir şey yoktur. Çünkü Rasûlullah (s.a) onun hakkında şöyle buyurmuştu:


İçinizde feraizi en iyi bilen Zeyd'dir. Feraiz, İslâm miras hukukudur.


Onun, ilimde yüksek bir payenin sahibi olduğu rivayet edilir. Hic­ri kırkbeş yılında vefat ettiği zaman Ebu Hureyre onun hakkında şöy­le demiştir: "Bugün bu ümmetin büyük bir âlimi vefat etmiştir."


Zeyd böyle bir tarihin ve böyle bir konumun sahibidir. İbn Ebi'l-Hadid Şerhti Nchcü'l-Beiağa isimli eserinde onun hakkında şöyle der: "Zeyd ibn Sabit evinde iken insanların en şakacısı ve açık sözlüsü idi."


O, ciddiyet ile şakayı en güzel şekilde birarada bulundururdu. Hatta Sabit b. Ubeyd onun hakkında der ki: "Evinde onun kadar şaka­cı, meclisinde de onun kadar vekar sahibi/ağırbaşlı kimse görmedim."


Bu büyük şahsiyetlerin yaptıkları şakaların hiçbir zaman onları haram ve günaha sevketmediğini gözonünde bulundurmamız ve bun­dan ibret almamız gerekir. Mesela Hz. Peygamber'in süvarilerinden olup Bedir ve başka savaşlara katılan Havat ibn Cubeyr ibn Numan el-Ensari bir seferinde Mekke'ye bir konak mesafede bulunan Mürrü'z-Zahran isimli yerde Rasülullah'la birlikte bulunmaktadır. Çadırından dışarı çıkar ve kendi aralarında sohbet eden kadınlar görür. Onlar ho-


şuna gider. Çadırına gidip güzel bir elbise giyerek gelir ve kadınlarla birlikte oturur.


Bir müddet sonra Hz. Peygamber (s.a) çadırından dışarı çıkınca Havat onu görür ve utanır. Sanki özür diler gibi kadınların yanında niçin oturduğunu izah maksadıyla Hz. Peygamber'e şöyle der: "Ya Rasûlullah! Devem kaçmıştı da onu yakalamak için bunlara bağ ör­dürüyorum."


Rasûlullah (s.a) dönüp gider. Aradan bir müddet geçtikten sonra Hz. Peygamber (s.a) Havat ile karşılaşır. Ona şaka yollu sorar: "Ya Ebâ Abdillah! Kaçan deveyi ne yaptın?" Bir başka sefer yine sorar: "Ya Ebâ Abdillah! O deveyi ne yaptın?"


Aradan bir müddet geçmiştir. Havat, mescidde namaz kılmaktadır. Hz. Peygamber (s.a) de mescide girer. Havat, Hz. Peygamber'in mes­citten uzaklaşması için kasıtlı olarak namazım uzatır. Hz. Peygamber der ki: "Ya Ebâ Abdillah! İstediğin kadar uzat. Sen ayrılmadan, ben de ayrılmayacağım."


Havat içinden kendi kendine şöyle der: "Vallahi Rasûlullah'tan özür dilemeliyim ve onun benim hakkımdaki kanaatlerini düzeltmeliyim."


Namazı bitirince Hz. Peygamber (s.a) ona şaka yollu der ki:


- Esselamü aleyke ya Ebâ Abdillah! Şu kaçak deve ne yapmıştı?


- Seni hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, müslüman olduğumdan beri bu deve bir daha kaçmadı!


- Allah sana rahmet etsin.


Rasûlullah bu duasını üç defa tekrar eder ve bir daha bu konuya dönmez.


Havat, "Müslüman olduğumdan beri bu deve bir daha kaçmadı" derken artık bir daha doğru yoldan sapmadığını söylemek istemiştir.


Allah onların hepsinden razı olsun.


Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Bunlar, Hz. Peygamber (s.a) ve sahabenin mizah anlayışından bazı kesitlerdir.


Bu anlatılanlar, belirli bir zaman kesitinde cereyan eden olaylar­dan bazılarıdır. Bununla beraber o dönemdeki bu tür olayların hepsi ele alınmış değildir. İslâm tarihindeki mizah örnekleri anlatılmış olsaydı şüphesiz bu çok uzun sürerdi.

Bu Bölümdeki(15) Diğer Sorular için aşağıdaki menüye bakınız↷↷↷
  • Tevhid
  • Kur'an
  • Sorularla İslam-15.Bölüm
  • Sorularla İslam-Bölümler
  • ☝📖 المحمية 📖☝


https://www.muhammediyye.org/

📖-المحمية علي الكتاب و السنة الصحيحة-📖

                   Öğrencilerimize önemli hatırlatma;


اعوذ بالله من الشيطان الرجيم

 بسم الله الرحمان الرحيم

 الحمد لله رب العالمين وحده لا شريك له و محمد رسول الله لا رسول و لا نبي بعده و الصلاة و السلام علي آله واهل بيته و اصحابه و امته اجمعين

Kovulmuş şeytandan,Her şeyin yaratıcısı tek rabb,tek ilah,tek gerçek egemen,rahman ve rahim olan Allaha cc sığınırız,her türlü kulluğun,ibadetin,itaatin,faydalı amellerin ve sözlerin tümü sadece ve sadece onun rızası içindir,salatü selam bütün peygamberlerin peygamberi  efendimiz,rehberimiz,önderimiz ve örneğimiz Hz Muhammed Mustafa aleyhi efzalussalati vesselama,aline,temiz ehli beytine,davası uğruna savaşan ashabına ve yolunda yürüyen ümmetine olsun.

Sitemizde yeralan çalışmalarımız;başta yüce kitabımız Kur'anı Kerim olmak üzere,temel İslami kaynakların anlaşılmasına yardımcı olmak üzere hazırlanmıştır.Bu çalışmalarda bizlerden ilgisini,yardım ve desteğini esirgemeyen kardeşlerimizden ve cümle müslümanlardan. Allah razı olsun.

   📖☝المحمدية علي الكتاب و السنة☝📖☝Muhammediyye☝📖

             S.Muhammed Kayaalp El-Haşimi Ks

الامام سيد محمد الهاشمي

Destek olmak isteyen kardeşlerimiz iletişim formundan bize yazınız,Allah razı olsun.S.Muhammed Kayaalp (el-Haşimi) Ks--Arapça Dersleri-İslami Sohbetler-Tevhid-Tefsir-Hadis-Fıkıh-Fetvalar-İrşadlar...↷↷↷↷




 

Soru: Şaka ve latife hakkında Hz. Peygamber ve ashabından ri­vayet edilen şeyler nelerdir? Rating: 4.5 Diposkan Oleh: ☝الاامام سيد محمد هاشمي الموسوي☝المحمية

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.