Cevap: Söylendiğine göre bir astronot uzay yolculuğu esnasında "Hani Allah, O'nu göremiyorum" demiş.
Ben şuna inanıyorum ki bir zaman gelecek bilim; astronomi iman etmeye bir vesile olacak, yüce yaratıcının varlığına, hayat verici olduğuna bir delil teşkil edecektir.
Astronotlardan biri "Ben bu yolculuğumda Allah'ı görmedim" derken, diğeri ise "Benim iman ettiğim yaratıcı, inkar edenin gözüne
görünmeyecek kadar büyüktür" diyor.
Şunu da hatırlamamız gerekir ki şu anda Allah'ı ve Allah'ın ayetlerini inkar edenler, ebedi olarak böyle devam edemezler. Onların şu anki inkarları beşeri noksanlıklardandır. Bana öyle geliyor ki tabii ve kevni bilimler, astronomi ile ilgilenenler yakın bir zamanda dine dönüş yapacaklardır. Çünkü onları imandan alıkoyan şey, gururlarıdır.
Karşıdaki insan sağduyudan mahrum ise, Allah'ın varlığına dair getirilen bütün delillere rağmen inkârda diretir.
Allah (c.c) varlığının delillerine ya fıtrat, vicdan, kalb ve şuur yoluyla, ya yerlere ve göklere bakıp akletmekle ulaşılabilir.
1. Akıl, kalb, şuur ve fıtratla Allah'ı bilmenin yolu:
Sağduyu sahibi akıllı bir insan yaratılanları düşündüğü zaman hepsinin üzerinde müessir bir kuvvet görür. Yine insanlar büyük bir bela ile karşılaştıklarında, bilerek veya bilmeyerek o yüce kuvvet ve kudret sahibi Ulu Allah'a yöneliyor, O'ndan yardım diliyorlar. Kur'an-ı Kerim bir çok yerde bu gibi durumlara işaret etmiştir.
2. Yerin ve göğün yaradılışını düşünüp de Allah'ın varlığına ulaşma:
Bu akıl ve fıtrat delilinden daha bariz olup onları tamamlar. Çünkü insan mükemmel olan, hiçbir gediği çatlağı bulunmayan semaları gördüğünde, onlar üzerinde düşündüğünde, bir yaratıcının varlığına inanmak zorunda kalır.
3. Akıl ile Allah'ı bilmenin yolu:
İnsan kâinatın kendiliğinden mi oluştuğunu, yoksa onu yüce bir kudretin mi yarattığını düşünecek olursa, önünde dört seçenek görür:
a. Hayat dediğimiz şeyin hakikati olmayan vehmi bir şey olduğunu farzetmek.
b. Bu mükevenatm kendi kendine varolduğunu varsaymak.
c. Bu mevcudatın önü ve sonu olmadığını kabul etmek.
d. Bir mucidin bunu vücuda getirdiğine inanmak.
Hayatın hayal olup bir gerçeği olmadığı faraziyesini hassalarımız ve duygularımız yalanlamaktadır. Çünkü biz karanlığı, aydınlığı ve maddeyi görüyor; elemi, rahatı ve soğuğu algılıyor, yiyor-içiyor ve giyiniyoruz. Bunların hiç biri vehim değildir. Öyleyse, hayatın hakikatinin olmayıp bir hayalden ibaret olduğu faraziyesi kendiliğinden hükmünü yitirmektedir.
Bu mükevvenatın kendi kendine oluşmasına gelince, ki bu da ikinci faraziyedir. Aklın bunu da kabul etmesi mümkün değildir. Eğer akıl bunu kabul ederse o zaman varlığın yokluktan geldiğine ve "hiçbir şey olmayan" bir şeyin de bir şeyler yarattığına inanması lazımdır. Oysa bu mümkün değildir.
Üçüncü faraziyeye gelince ki o da alemin ebedi olduğudur. Bilim bunu yalanlamaktadır. Bilim adamları kâinatın hararetinin merhale merhale düştüğünü, günün birinde bu hararetin tamamen düşeceğini ve yokolacağmı ifade ediyorlar.
Son bulanın, ebedi ve ezeli olması düşünülemez. Bu da demektir ki mükevvenat sonradan olmadır. Öyleyse geriye bir seçenek kalıyor, o da şudur: Bu mevcut şeyler sonradan olmuştur ve onları yaratan biri
vardır, ki bu da Allah Teâlâ'dır.
Bir çok âlimin münkirlere karşı -sadece dînî naslarla yetinmeyerek— bilimsel olguları da kullandıklarını görüyoruz. Zira münkirler nassları kabul etmezler. Bu nedenle âlimler, bilimsel araştırmalara girmiş ve birçok kitap kaleme almışlardır.
Bu konuda bazı müracaat kitaplarına işarette bulunacağız.
Bu alanda eser veren âlimlerin başında, büyük Türk âlimi Ahmed İzzed Paşa gelmektedir. O, bu konuda Din ve Bilim adıyla -Türkçe olarak— önemli bir eser kaleme almıştır. Daha sonra eserini Arabçaya çevirmek istediyse de Harf İnkılabı nedeniyle yapılamadı. Fakat eşine eserini Arabçaya tercüme ettirmesini vasiyet etti. Edebiyat Fakültesi hocalarından Üstad Hamza Tahir, merhum Dr. A. Vehhab Azam'ın da yardımıyla eseri Arabçaya tercüme etti. Telif, Tercüme ve Neşr Matbaasında basıldı.
Bu konudaki diğer bir kitap da bir tabiat bilimcisi olan Amerikalı Prof. Kerisi Morison tarafından kaleme alınan —Arabça çevirisindeki ismiyle— Bilim İman Etmeyi Gerektirir unvanlı eserdir.
Bu kitap, İngiliz yazar Culyan Heksli'ye bir reddiyedir. İngiliz yazarın kitabının adı İnsan Kendi Basınadır. O bununla kâinatta insanın
gücünün üstünde güç bulunmadığını, hayatını kendisinin tanzim ettiğini, etrafındaki canlılara da hayat verdiğini iddia ediyor.
Burada Prof. Morison İncil, Kur'an ve diğer dini metinlerden herhangi bir delil ileri sürmemiştir. Bilakis o başından sonuna kadar bilimsel deliller getirmiştir.
Bu kitabı da üstad Mahmud el-Feleki bir kaç sene önce Mısır'ın Paris büyük elçisi iken terceme etmiştir.
Bu alanda bir başka kitap da Amerikalı bilim adamı Con Krofer tarafından kaleme alman Allah Bilim Asrında Daha da Tecelli Edecektir namındaki eserdir. Dr. Demirtaş Abdulhamid tarafından tercüme edilen bu kitap, bilimsel delillerle Allah'ın varlığını isbat etmektedir.
Bunlardan başka İslâmî çevrelerce basılan Arabça kitaplar da vardır. Mesela: Üstad Abdurrezak Nevfel'in kaleme aldığı Allah ve Modern Bilim isimli kitap bunlardandır. Yine tabiat ve felsefe alanında mütehassıs olan Dr. Ahmed Zeki tarafından kaleme alınan Yerde Allah ile Beraber ve Gökte Allah ile Beraber isimli kitapları da zikredebiliriz.
Bütün bunlardan sonra şunu söyleyebiliriz: İnsanın fıtratı ve aklı şunu hay kırıyorlar: Sanata bir sanatkar, yaratılana bir yaratıcı gerekir. Bütün inkarcı ve münkirlere rağmen Allah vardır ve birdir vesselam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.