Sorularla islam-19->Soru: İslâm fıkhının gelişmesi ve yenilenmesi hakkında görüşünüz nedir? Bu gelişmeden gaye nedir ve bunun bir sınırı var mıdır?
Cevap: Ezher-i şerifin âlimleri, 1938 senesinde, Lahey'de çıkan kanunlara denk bir kanun çıkarmak için toplandılar, o toplantıda, şu karar alındı: İslâm şeriatı kanunların kaynağıdır ve o her zaman gelişmeye müsaittir, o başka kanunlara muhtaç değildir.
Onlar bu toplantıdan Ezher'e döndüklerinde bu konu üzerinde çokça tartıştılar. Bir çok âlim bunu şeriatin bir zaferi olarak gördüler.
Hatırladığım kadarıyla merhum Dr. Muhammed Yusuf Musa bu konuda Fıkh-ı İslâm Tarihi adında -İslâm fıkhının tekâmülünden bahseden- bir de kitap yazdı.
Bana öyle geliyor ki, burdaki gelişmeden kasıt, dinde ve şeriatta bir değişiklik değildir. Buradaki gelişme ile İslâm fıkhındaki tecdit (yenileme, yapılanma) kastediliyor.
Soruda geçen tatvir kelimesinin lügat manasına bakmamız gerekiyor. Bu kelime ta, vav ve ra'dan ibarettir. Bu da iki manaya gelmektedir. Birinci manası, uzatmaktır, ki bu da zaman ve mekanda olabilir. Uzatmak denilince, artmak da akla gelir.
Tatvir'm bir başka manası da taaddi ve haddi tecavüz etmektir.
Eğer İslâm fıkhının gelişmesinden kasıt, nemalanmak ise, İslâm fıkhının atmosferi buna çok müsaittir. Çünkü İslâm fıkhı çok diri olup büyük bir birikime sahiptir. Dolayısıyla bugünkü hayata cevap verebilir.
Ancak İslâm fıkhının gelişmesinden kasıt dinin hükümlerini değiştirmek, daha doğrusu dini bozmak ise, sağduyu sahibi hiç kimsenin bunu onaylaması mümkün değildir. Bu konuda ne dine, ne şeriata, hatta ne de İslâm fıkhına dokunulamaz.
Kur'an-ı Kerime müracaat ettiğimiz zaman, akaid, muamelat, ibadet ve ahlâkla ilgili ayetleri görürüz. Ahlâk, akaid ve ibadetle ilgili hükümler ve kaideler asla değişmez, değiştirilemez. Geriye ise sadece muamelat kalır.
Muamelat ile ilgili hükümler Kur'an-ı Kerim'de umumi kaideler şeklinde zikredilir. Ancak bazı mahdut yerlerde tafsilat verilir. Mesela, alım-satım ve faiz hususunda Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
Allah, alım-satımı helâl, faizi haram kılmıştır. (Bakara/275)
Allah Teâlâ'nın umumî kaideler şeklinde zikrettiği muamelatla ilgili meseleleri Rasûlullah tafsilatlandirmıştır.
Yine yönetimle ilgili olarak Kur'an-ı Kerim umumi bir kaide koymuş, fakat tafsilatını vermemiştir.
Şura hakkında Allah şöyle buyuruyor:
Onların işleri, aralarında danışma iledir. (Şura/38)
Ancak danışma nasıl olacak? Nasıl tahakkuk edecek? Bir merhalede mi, iki merhalede mi? Şura'ya bütün toplum katılacak mı, yoksa bazı kişilerin katılımı yeterli mi? Bütün bunlar zamana, zemine, şartlara göre içtihad ve anlayışa terkedilmiştir. Yine Kur'an şöyle buyuruyor:
Hakikaten bu (bütün peygamberler ve onlara iman edenler) bir tek ümmet olarak sizin ümmetin izdir. (Enbiya/92)
Ancak bu teklik ve birliğin mahiyetiyle ve nasıl tahakkuk edece-giyle ilgili hiçbir tafsilat vermemiştir. Yani bu birlik siyasi mi, iktisadi mi veya askeri mi olacak? Yoksa bu birlik şuur planında mı yahut din kardeşliğinden mi ibaret olacak? Yoksa usûlde bir birlikten mi ibaret olacak?
Kur'an-ı Kerim, bu ayrıntılara girmeyerek içtihada geniş bir alan bırakmıştır.
Allah Rasûlü, ashabına haramı helâl, helâli haram etmedikleri sürece Kur'an ve sünnette hükmü bulunmayan meselelerde ictihad etme yetkisi vermiştir. Rivayet edildiğine göre Muaz b. Cebel'i Yemen'e gönderirken Rasûlullah ona "Neye göre hüküm vereceksin?" diye sorduğunda, Muaz "Allah'ın kitabına ve Rasûlünün sünnetine göre" cevabını verdi. "Peki onlarda bulamazsan?" sorusunu ise "Kendi reyimle ictihad ederim" diye cevapladı.
Rasûlullah'ın vefatından sonra Hz. Ömer'in -Kur'an ve Sünnetin temel kaidelerine riayet ederek- birçok konuda ictihad ettiğini görüyoruz.
Fıkhın çiçek açtığı dört büyük müctehid İmam'ın devrine baktığımızda yepyeni bir anlayışla karşılaşıyoruz. Mesela Ebu Hanife her hükmün bir illeti ve bir hikmeti olduğunu söylüyor.
Hüküm, varlıkta ve yoklukta bu illetle devaran ediyor. Mesela o, ganimetten ata iki, binicisine bir pay verilmesi gerektiğini söyleyip bunu da hadislerle destekleyenlerin görüşüne karşı çıkarak "Ben bir hayvana, insandan fazla pay veremem" demiştir.
Şunu da ifade edelim ki, Ebu Hanife bu konuda rivayet edilen hadislerin dışına çıkmamıştır. Çünkü o hadisin ruhuna barak hüküm vermiştir. Ata iki hisse verildiği yolundaki rivayeti şöyle yorumlamıştır: O zamanlar bir at bir çok adamın gördüğü işi görüyordu. Çünkü at azdı ve pahalıydı. Bugün ise durum değişti. Öyleyse insanların ganimetten alacakları pay onlarınkine denk olmalı.
İmam Şafii ise Mısır'a yerleştikten sonra, eski görüşlerinin bir çoğundan vazgeçmiştir. Hayatın gelişmelerini, örf ve adetlerin farklılığını dikkate alarak yeni ictihadlarda bulunmuştur.
Ancak şunu da belirtmekte fayda vardır: Eğer bu kapıyı sonuna kadar açarsak, birtakım insanlar, işi, İslâm şeriatını tebdil ve nesh etmeye kadar götürebilirler.
Burada, ihtida edip Muhammed Esed adını alan kıymetli şahsiyeti anmak istiyorum. O, Yolların Ayrılış Noktasında İslâm isimli kitabında ümmetin, sadece Kur'an'ı, Sünnet'i, İslâm mirasını korumasını yeterli görmüyor. Yeme-içme adabından tutun da elbiselerinin şekline kadar herşeyini muhafaza etmesi gerektiğini belirtip "Bunların tümü İslâm ümmeti için zaruri şeylerdir, dolayısıyla mutlaka korunmaları gerekir" diyor
Bu Bölümdeki Diğer Sorular için aşağıdaki menüye bakınız↷↷↷
بسم الله الرحمان الرحيم
الحمد لله رب العالمين وحده لا شريك له و محمد رسول الله لا رسول و لا نبي بعده و الصلاة و السلام علي آله واهل بيته و اصحابه و امته اجمعين
Sitemizde yeralan çalışmalarımız;başta yüce kitabımız Kur'anı Kerim olmak üzere,temel İslami kaynakların anlaşılmasına yardımcı olmak üzere hazırlanmıştır.Bu çalışmalarda bizlerden ilgisini,yardım ve desteğini esirgemeyen kardeşlerimizden ve cümle müslümanlardan. Allah razı olsun.
- اعوذ بالله من الشيطان الرجيم
بسم الله الرحمان الرحيم
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَأُوْلِي الأَمْرِ مِنكُمْ فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً
Ya eyyuhallezine amenu ediullahe ve ediur resule ve ulil emri minküm, fe in tenaza'tum fi şey'in fe rudduhu ilallahi ver resuli in küntüm tü'minune billahi vel yevmil ahir. Zalike hayrun ve ahsenu te'vila.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.