Sorularla islamiyet-9->CEVAP: Uslûb, edebiyatçılara göre kelimelerle anlamları arasındaki bağlantıyı düzenli kılmaktır. Bu düzen belirli bir düşünceyi ifadeye yükleyip vermekle olur.
Abdülkadir Cürcani üslûbu sözleri dizmek olarak ifade etmiştir.
Çağdaş edebiyatçılar üslûb'a anlamlan ifade eden kelimelerin görünümüdür demişlerdir. Zeyyat üslûbu şöyle ifade ediyor: Üslûb, söz ile düşünce veya şekil ile konu arasındaki bağlantıyı sağlayan güzel söz söyleme yeteneğinin ruhi bir geometrisidir. Çünkü söz canlı bir varlıktır. Ruhu mana, bedeni kelimedir. Eğer mana ile kelimeyi birbirinden ayırırsan ruh kendisini temsil edecek bir şey olmaksızın ortada kalır. Beden olan kelime de duygusu olmayan bir cansız varlık haline gelir.
Demek oluyor ki üslûp düşüncelerden, küçük suretlerden, söylenen sözden ve duygudan oluşuyor. Bu unsurlar edebi söyleyiş biçimini ortaya koymaya yardım ediyor.
Hz. Ali İslâmi Arab edebiyatının piri, Hz. Peygamber'den sonra hitabet ve kanuşma alanının süvarilerinin önde gelenlerindendir. Zira o Hz. Peygamber'in kendisi hakkında "Allahım kalbini hidayete yönelt, dilini de sağlamlaştır" diye yaptığı duanın bereketine nail olmuştur.
Dırâr'us-Sadai Hz. Ali'yi şöyle tanıtıyor: "Yemin olsun ki Hz. Ali ileri görüşlü, güçlü kuvvetli idi. Konuşunca net olarak konuşur, hüküm verdiğinde adaletli hüküm verirdi. Her tarafından ilim fışkırır, hikmet dökülürdü."
Hz. Ali'nin üslûbunu incelemek kolay bir şey değildir. Bunun birden çok sebebi vardır. Her şeyden önce ondan rivayet edilip ona nisbet edilenler muazzam bir yekûn tutmaktadır.
Mes'udi'nin (v. 346 h.) ifadesine göre Hz. Ali uzunlu kısalı olmak üzere arkasında 500'e yakın hutbe bırakmıştır.
Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam (v. 224 h.), Abdullah b. Müslim b. Kuteybe ed-Dineveri (v. 276 h.) gibi eski âlimler Hz. Ali'nin olduğu ifade edilen sözleri toplamaya özen göstermişlerdir. Bunların en büyük gayret sarfedeni Şerif Radiy (v. 406 h.)dir. Bu zat Hz. Ali'ye ait olduğu söylenen meşhur Nehc'ul Belâğâ isimli kitabı toplamıştır.
Ayrıca bu araştırmayı daha çok zorlaştıran Hz. Ali'ye ait olduğu söylenenlerin kesin olduğuna dair elimizde bir delilin bulunmamasıdır. Elif harfi olmaksızın söylenmiş Makamat, "Kelam ilmine ait terimler" gibi.
Hz. Ali'ye ait olduğu söylenilen şeylerin doğrusunu eğrisinden ayırma hususu eskiden beri tartışma gürültüleri koparan bir meseledir. Bununla beraber Hz. Ali bazı sözlerinde işaretli ve sembollü anlatıma yönelmiştir. Nehc'ul Belâğâ'nm sarihinin de dediği gibi. Hz. Ali konuştuğu zaman sözünde bir maksat olur ona işaret eder, kapalı ifadeler olur, onunla kinayeli şeyler söylerdi. Bazı gizli şeyleri de belli belirsiz ifade ederdi. Bazı önemsiz şeyleri göğsündeki balgamı atar gibi sözün arasında ustalıkla söyleyiverirdi.
Bunun içindir ki Hz. Ali'nin sözleri düşünmeye, incelemeye, didik didik edip araştırılmaya ve sırlarını anlayacak kimselere muhtaçtır. Onun konuşması incelenirken sadece bir yorum ile veya anlamlan kapalı olan kelimeleri açıklamakla yetinmek yeterli olmaz.
Hz. Ali'nin üslûbunun güçlü ve şahane olmasını sağlayan pek çok faktör vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
Hz. Ali Kur'an'ı çok okur ve anlamı üzerinde çok düşünür idi. O Hz. Peygamber'in sağlığında Kur'an'ı ezberleyenlerden idi.
O, Hz. Peygamber'in terbiyesinde büyümüş, amcasının oğlu ve damadı olmakla peygamberlik ağacının bir dalı gibi idi.
O, Hz. Peygamber'e en yakın erkeklerden biri ve Rasûlullah'a gelen vahyin katibi ve onun dava arkadaşı idi. Peygamber ise Kur'an'dan sonra en iyi söz söyleyendir.
Bu özelliklerinden dolayı Hz. Ali taraftan olan yazarlar şöyle der: Hz.Ali şeref ve güzel konuşma yönünden zamanının nadir insanların-dandır. Hatta bu soyun en temiz ırkından, en şerefli kolundan ve en yüce sülate'sindendir. Cahız'ın dediği gibi Haşim oğulları yeryüzünün tadı tuzu, dünyanın ziyneti ve evrenin süsüdür.
Hz. Ali'nin konuşma üslûbu bir takım ana temellere dayanmaktadır.
Bunlardan birisi derin dini bilgi sahibi olması, ayrıca fıkıh ve dini konularda geniş bilgisi bulunmasıdır.
Diğer bir temel ise farklı kültürlere sahip olmasıdır. Zira o Kur'an, dini ilimler ve Hz. Peygamber'in edebi özelliği yanında gramer ve matematik bilgilerine de sahiptir. Aynı zamanda çöl insanının
özelliği yanında medeniyet ortamının güzelliklerini en iyi şekilde bir araya getirmiştir.
Bu itibarla konuşması güzel konuşma tekniği özelliklerini taşır.
Konuştuğu, tartıştığı veya birine mektup yazdığı zaman sözü tam yerinde söyler, haklı noktadan çıkış yapardı. Hakkın gücü ile delilin, belgenin ve güzel konuşmanın sağlamlığını bir arada bulundururdu.
Hz. Ali'nin konuşma üslûbundan genel görünüş, sözde "edebi şe-kil"in göze çarpmasıdır. Hem akılcı bir anlam, hem duygu güzel bir şekilde içice bulunmaktadır. Böylece söz ile anlamı birbirine karışarak bir şekil görünümü almaktadır. Sanırsınız ki söz ile mana beden ile ruh gibidir.
Bunun örneklerinden birisi şu sözüdür:
Dikkat ediniz! Hatalar inatçı, söz dinlemez ata benzer. Sahibini üzerine alınca gemi azıya alarak sonunda sahibini cehenneme yuvarlar.
Takva ise uysal bir ata benzer sahibini üzerine alınca cennete kadar götürür.
Zeyyad bu ifadelere şu yorumu getirmektedir: Değerli okuyucu! Bu cümlelerde iki durum görmektesin. Birisinde vahşi ve inatçı bir at var. Gem vurulamayan bu at, azgın bir koşu ile sahibini cehenneme sokmadan durmak bilmiyor.
Diğerinde ise uysal atlar var. Bunların yürüyüşü rahvan türünden, gemi azıya almıyor. Sahibini seher yeli eser gibi cennete kadar götürüyor.
Burada iki eğilim ve duygu karşısındayız:
Birisi, hata yapan kimsenin hataları sebebiyle yerin dibine, cehenneme yuvarlanmasmdaki acıklı durumun ifadesidir.
Diğer ise takva sahibinin, Allah korkusundan ayrılmayan kimsenin davranışlarının onu yumuşak ve hoş bir yolculukla cennette ulaştırmasının ifadesidir.
Bu durum konu itibariyle böyledir. Şekle bakınca düşünceyi ifade etmek için uygun kelimelerin seçilmiş olduğunu görüyoruz. Her iki tip için ayrı binek çeşidini ifade eden kelime ve onların davranışlarını ifade eden kelimeler, aklı olan bir kimseye göre anlaşılması gizli kalacak şeylerden değildir. Sonra her iki durum arasında karşılaştırma yapmak ve dengeyi korumak zor değildir.
Hz. Ali konuşmalarında tek konuyu işleyen bir kimse değildir.
Onun hutbeleri, emirnameleri, mektupları, nasihatleri münakaşaları ve diyalogları vardır.
Hz. Ali'nin sözleri özlü, yani az kelimeyle çok şey anlatmaktadır. O bir hutbe irad edince kalpleri bir araya toplar. Emir verince emri dinlenir ve ikna eder. Maksadını yazı ile ifade ederse konuyu tüm açıklığı ile insaflıca anlatır. Va'z ve nasihat edince veya Allah'a yalvardığı zaman sanırsın ki -Şerif Radiy'in dediği gibi- Allah'a yönelmekten başka hiç bir şeyle ilgisi kalmamış, ibadetten başka hiç bir şey düşünmüyor. Onun bu tür sözlerini duyan, az kalsın nerede savaş meydanlarına dalan, nerede siyasî problemleri çözen, yönetimle ilgilenen Hz. Ali, nerede bu durumdaki Hz. Ali demekten kendisini alamaz.
Dini konudaki va'zlarından kısa bir örnek verelim:
Medhedenlerin sözünden O'nu övmeye ulaşamayacak derecede yüce Allah'a hamdolsun. O'nun nimetlerini saymaya güç yetmez. Tüm gayretler O'nun hakkını ödemeye yetmez. En ileri derecedeki yücelik O'na ulaşamaz. En zeki düşünceler O'nu tam olarak kavrayamaz. Onun özelliklerinin bir sınırı yoktur. O'nu eksiksiz anlatacak bir benzeyiş de yoktur. O'nun (evveli ve sonu itibariyle) bir vakti de yoktur. Kudreti ile varlıkları yaratmış, rahmetiyle rüzgarları göndermiş ve dağlan yaratarak dünyayı sağlamlaştırmıştır.
Görüyorsun ki cümleler veciz sanki şiir kâfiyesi gibidir.[2] İfadelerde bir ısrar ve saplantı görülmemektedir. Allah'a hamd ü sena etmekle O'nun nimetlerinin akıllar tarafından kavranamayacak şekilde durmadan gelmekte olduğu bir arada güzelce anlatılmıştır.
Bir başka konumda Hz. Ali'yi kendisini kuşatmış Allah korkusu ile tepeden tırnağa dünyaya seslenirken görüyoruz. O dünyaya ki gücü yettiğince -az da olsa- Hz. Ali'nin ilgisini çekmeye güzellik ve fettanlığı ile onun fikrini çelmeye uğraşıyor. Fakat buna geçit yoktur. Hz. Ali dünyaya şöyle seslenir:
Ey dünya! Uzaklaş benden. Git başkalarını kışkırt. Bana kendini gösteriyor ve sunuyor musun? Ben seni bir daha dönmemek üzere üç talakla boşadım. Senin ömrün kısa, değerin yok, işin basittir. Ah! Ahiretin ydlu uzun, yolculuk yalnız ve azığım çok değildir.
Hz. Ali'nin bu sözlerini bir de ben yazmak istedim. Fakat kelimeleri cümle veya cümlecikler halinde yazacağım. Böylece ortaya çıkacaktır ki her bir kelime veya cümlecik bir paragraf gibidir. Ve ortaya şahane bir düzenleme çıkacaktır. Şöyle ki:
Ey dünya!
Uzaklaş benden
Git başkalarını kışkırt!
Bana kendini gösteriyor ve sunuyor musun?
Seni üç talakla boşadım.
Bir daha dönüşü olmamak üzere...
Senin ömrün kısa,
Önemin değerin yok,
İşin basittir...
Ah! Ahiret yolu uzun,
Yolculuk yalnız.... ve azığım çok değildir.
Düzenlemeyi görüyor musun? Cümleler peş peşe paragraf gibi geliyor. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi her bir veya iki kelime paragraf yerine geçiyor. Bazen de paragraflar birbirine bağlı değil, tek basmadır. Fakat tek başına bir paragraf öyle mana yüklüdür ki onunla yetinilir ve susulur.
Buna rağmen şekil ve fikir birliği, üslûb özelliği bakımından her bir paragrafın öncesi veya sonrası ile bağlantısı vardır.
Hz. Ali'nin, oğlu Muhammed b. Hanetîye'ye savaşların birisinde komutanlık bayrağı verirken yaptığı konuşmada, aynı tarzda bir üslûb kullandığını görüyoruz.
Çok uzun şeyler söylemeden kısaca diyor ki:
Oğlum! Dağlar yerinden oynasa da sen sarsılma. İşine sıkı sarıl. Allah başını dik tutsun. Ayağın toprağı ısıtsın. Topluluğun en sonuna göz at. Sonra gözünü yum. Ve bil ki zafer ancak Allah katındandır.
Görülüyor ki bu konuşmadaki cümlecikler emirler listesinden ibarettir. Her biri başlı başına birer emirdir. Aynı zamanda denizin dalgalarının birbirine geçtiği gibi cümleler birbiriyle içiçedir.
Daha önce olduğu gibi bunları da alt alta yazmamız mümkündür, hatta daha güzel olur. Şöyle ki:
Oğlum!
Dağlar yerinden oynasa da sen sarsılma.
İşine sıkı sarıl.
Allah başını dik tutsun.
Ayağın toprağı ısıtsın.
Topluluğun en sonuna göz at.
Sonra gözünü yum.
Ve bil ki zafer Ancak Allah katındandır.
Bu cümleler, söylenmesi yarım dakika tutmayacak kadar kısa tavsiyelerdir. Fakat anlamlarındaki incelik ve içerdiği tema itibarıyla askerlik uzmanı bir kişi için bir kitap yazacak kadar geniştir.
Zamanın yöneticileri değerli sahabi Ebu Zer el-Gıfari'yi Rebeze denilen yere sürgün ettiğinde Hz. Ali'nin kendisine söylediği sözlerde de aynı tarz görülmektedir:
Ey Ebu Zer! Senin öfken Allah içindir. Kendisi için öfkelendiğinden ümitvar ol. İnsanlar dünyalıkları sebebiyle senden korktular. Sen ise onların dinlerinden dolayı korktun. Onların korktukları dünyalıklarını onlara bırak. Senin kendisi için korktuğun dinlerine bir zarar gelmesinden çekin. Onlar sana engel oldukları şeye ne çok muhtaçtır? Onların sana ihtiyacı yok. Kimin kazançlı, kimin hasetçi olduğunu yarın (gelecekte) bileceksin. Gökler ve yer Allah'tan korkan bir kulun üzerine kapansa, Hz. Allah mutlaka o kuluna bir çıkış yolu verir. Sana ancak hak dost olur, batıl ise senden kaçar. Onlann dünyalığını kabul etseydin seni severlerdi. Onların parasını almış olsaydın sana güven duyarlardı.
Bu üslüb'a neredeyse hem bitişik, hem ayrı üslûb adını veresim geliyor. (Daha önceleri de gördüğümüz gibi) her bir cümle hem müstakildir, hem de birbiri ile bağlantılıdır. Bu tarz konuşmayı ancak konuşma sanatını iyi bilen güçlü konuşmacılar yapabilir.
Hz. Ali'nin bu tavsiyesinde kâfiye yok ise de hak ile batılı karşılaştıran bir tarz vardır.
Hz. Ali'nin bazı kimselerin kötülüğünü anlatırken söylediği şu sözlerde kâfiye bulunduğunu görmekteyiz[3] "Sözünüzde durmanız kavga gibidir. Ahlâkınız pek zayıftır. Dininizde nifak var, suyunuz acıdır."
Hz. Ali'nin konuşma üslûbu derinlik, incelik ve vecizlik Özelliği gösteren bir üsluptur. O konuşmalarında çeşitli din ve dünya meselelerine değinmiş, maddi-manevi, sosyal ve kişisel ana fikirleri işlemişti.
Aşağıda vereceğimiz kısa cümleler hikmet, ibret ve öğüt doludur. Şerif Radiy Nehc'ül Belâğâ isimli eserini Hz. Ali'ye ait konuşma ve hutbeleri bir araya toplayarak meydana getirmiştir. Her ne kadar bu sözlerin bazılarının Hz. Ali'ye ait olduğunda şüphe varsa da kitabın sonuna bu kısa cümlecikleri koymuştur. Hz. Ali'nin bu sözlerinde de hutbe ve nasihatlarındaki aynı tarzı görüyoruz. Bu derin hikmetli sözlerden belli sayıda örnekler alıyoruz:
1. İnsanlar dünyanın çocuğudur. Çocuk annesini sevmesinden dolayı ayıplanmaz.
2. Davalı hesaba çekilinceye kadar hürdür.
3. Her insanın malında iki ortak vardır: Birisi varis diğeri de olaylar.
4. Yalnız olduğunuz yerde Allah'a isyan etmekten sakının. Çünkü şahidi Allah'tır.
5. Zalim kimse için Allah'ın adalet günü, zalimin mazluma zulmettiği günden şiddetlidir.
6. Kişiliğine düşkün olan kimse zevk ve eğlenceye önem vermez.
7. Kendisine mutluluk dileğinde bulunulan her kişiye zaman, mutlaka bir kötü gün hazırlar.
8. En büyük zenginlik başkasının elindekine göz dikmemektir.
Hz. Ali'nin söylemiş olduğu yüzlerce söz doğu ile batı arasında bir ata sözü gibi dolaşmaktadır.
O bazen sözlerini incinin bir ipe dizilmesi gibi yanyana dizmiş sıralamıştır. Bunun Örnekleri aşağıdadır:
Kendi ayıbını gören başkasının kusuru ile uğraşmaz. Allah'ın verdiği rızka razı olan eline geçmeyene üzülmez.
Devlete başkaldırmak için kılıç çeken, sonunda o kılıçla öldü-
Olaylara karşı koyan yorulur. k Dalgalarla çarpışan boğulur.
Kötü durumlara bulaşan kimse suçlu pozisyonuna düşer.
Çok konuşanın hatası çok olur. Çok hata işleyenin utanma duygusu azalır.
Takvası azalanın kalbi ölür. Kalbi ölen cehenneme girer.
Başkasının kusurunu görüp onu ayıplayan (bir vakit sonra) aynı kusuru kendisi yapan ahmağın ta kendisidir.
Kanaat tükenmeyen bir hazinedir.
Ölümü çok hatırlayan kimse, dünyalığın azına razı olur.
Konuşmanın amelden olduğunu bilen kimse, kendisini ilgilendiren şeylerden başkasını konuşmaz.
Hz. Ali Allah yolunda cihadı çokça teşvik etmiş, vefalı davranmaya ve fedailiğe çağrıda bulunmuştur.
Onun cihada teşvik eden hutbesini müteala edince insan top ve silah sesini işittiğini sanır. Bunun içindir ki bazı yazarlar onun hakkında şöyle söylemişlerdir:
Hz. Ali'nin kahramanlık konusundaki hutbesi üzerine inceleme yapan, o hutbenin din ve hümanizm (insancıllık) dolu olduğunu ve hak adına tepkiler, iyilik ve takva duyguları taşıdığını görecektir. Hatta iyi inceleyen hutbedeki sözlerin düşmana doğrultulmuş bir silah olduğunu sanır.
Hutbenin bazı yerlerinde öyle yumuşak ifadeler vardır ki taze tomurcuklarla karşılaştım sanırsın. Bu kısımları okuyup dinlerken kendini çiçek dolu bir havuzda görürsün. Bir ara sanki fırtınalar koparan, kasırgalar meydana getiren bir ortamda olduğunu zannedersin. Sonuç olarak çok yönlü sanatkârâne bir görünüm karşısında olduğunu anlarsın. Bazı yerlerinde ateşten bir kamçı gibi etkili olduğu izlenimine varırsın.
Aşağıdaki sözleri bir cihat hutbesinden alınmıştır: Hamd ü sena ve salat u selamdan sonra:
Cihad cennete açılan bir kapıdır. Bu kapıyı Hz. Allah özel dostları için açmıştır. Cihad takva giysisi, Allah'ın koruyucu bir zırhı ve sağlam bir kalkanıdır. Her kim bunu giymekten yüz çevirirse Allah onu zelil eder ve kendisini bela kuşatır.
Bir parça da diğer bir hutbesinden dinleyelim:
Nerede İslâm'a çağırılıp da onu kabul edenler? Onlar Kur'an'ı okuyup onun hükümlerini uygulayarak imanlarını sağlamlaştırdılar. Onlar Allah yolunda vuruşmaya heyecanla atılıp bunun aşkını çılgınca yaşayarak çocuklarını da aşıladılar. Kılıçlarını kınından sıyırarak yeryüzünü İslâm topraklarına kattılar. Bunlardan bazısı kurtuldu, bazısı vuruşmalarda şehit düştü. Sağ kalanlar bir muştu beklemedi ölenler taziye istemedi.
Akkad, Hz. Ali'nin Dehası isimli kitabında ifade eder ki Hz. Ali şüphesiz İslâm toplumunda hitabet, öğüt ve mektup türü uygulamaları edebiyat türüne döken ilk kişidir. Ortaya koyduğu üslûb kendisine uyulacak, izinden gidilecek bir tarzdır. Zira kendisinden öncekiler sadece nakiller yaparlar, yeni şeyleri ortaya koymazlardı. Daha öncekilerin maksatları arzu ettiklerini anlatmaktan ibaret idi. Anlatımda sanatkârâne söylemeyi amaçlamazlardı.
Fakat Hz. Ali yazmayı küçük yaşta öğrenmişti. Edebi konuşmayı hem yazılı malzemeden, hem de çeşitli konuşmacıların anlattıklarından öğreniyordu.
O edebiyatla uzun süre ilgilendi ve kendisinde edebiyatın ilk belirtileri olan sanatkârâne söz söyleme hali iyice gelişti. Arab edebiyatının ilk aşaması olan sanatkârâne ifade tarzı onda Kur'an'ı incelemekle ortaya çıktı. Çöldeki tiplerden de yerleşik şehir ortamından da örnekler elde etti. İslâm kültürü ve dini bilgiler onda yeni düşünce tarzını geliştirdi. Onun Nehc'ul Belâğâ isimli kitabı bu isimle isimlendirilmeye diğer Arabça kitaplar arasında en çok layık olandır. Bu kitabın içerdiği konular onların Hz. Ali'nin üslûbu olduğunu ve bunları onun söylediğini göstermektedir.
Akkad'a göre Hz. Ali'nin söylediği sözün biçimi, o sözün söylenme gücü ve kavramadaki Allah vergisi yetenekle Hz. Ali tarafından söylendiğine şahittir.
Hiç şüphe yok ki Hz. Ali kendisine Allah tarafından bilgi ve güzel konuşma kabiliyeti verilen Adem oğullarındandır.
Hz. Ali'nin üslûbu, çölün akıcı söyleyişine, medeniyetin parlak görünümüne ve güzelliğine ters düşmez. Onun zoraki söyleme şekli yoktur. Bu itibarla Prof. Muhammed Abduh'un şu sözü ne gariptir ne de acaiptir. O der ki:
Allah'ın kelamından ve Hz. Peygamber'in sözlerinden sonra en güzel anlamları kendisinde toplayan, en yüksek üslûba sahip olan, en doyurucu bilgiyi içeren söz Hz. Ali'nin sözüdür. Bunu Arabça-yı iyi bilen herkes böyle bilir ve söyler.
Arab dilinde en güzel parçaları arayan, bu dilde yüksek derecelere gelmek isteyen kimsenin yapacağı en iyi şey Hz. Ali'ye ait sözleri toplayan bu kitabı en önemli bir eser olarak edinmek ve ne üstün bir değer olduğunu bilmektir. Kitabı edinmekle beraber onun manasını anlamalı, amacını kavramak, kullanılan kelimelerin niçin söylendiğini düşünmelidir. Böylece en güzel ve en üstün gayeye erilecek, en güzel sona ulaşılacaktır.
Nech'uî Belâğâ'mn İslami hikmet ve dini edebiyat dalındaki eserler arasında yüksek bir değeri bulunmaktadır. Bunun göstergesi, bu eser üzerinde İslâm âlimlerinin ilgi duyarak yaptıkları çalışmalardır. Özellikle aşağıda adı geçen âlimler bu eser üzerinde uzun çalışmalar yapmış ve emek vermişlerdir. Bu âlimler şunlardır:
Said b. Hibet'ullah b. Hasan el-Râvendi. (v. 573 h.) Fahreddin Muhammed b. Ömer b. Hasan er-Razi (v. 606 h.) Abd'ul-Hamid b. Ebi'l-Hadid el-Medaini fv. 656 h.)
Prof. Muhammed Abduh (v. 1323 h.)
Bu çalışmalar arasında en çok meşhur olanı İbn Ebi'l-Hadid'inkidir.
Bu esere ilişkin bir nokta vardır ki o da Hz. Ali'nin üslûbu ile kitabın alakasıdır. Bu konu, yani kitapta söylenenlerin Hz. Ali'ye ait olduğu meselesi tartışmalıdır.
İbn Ebi'l-Hadid diyor ki:
Keyfine uyan pek çok kimse "Nech'ul Belâğâ'mn çoğu sonradan söylenmiş sözlerdir. Şia mezhebinde edebiyatı güçlü olanlar onu söylemiş, belkide bunların bir kısmı Radiy Eb'il-Hasen'e veya başkalarına aittir" demişlerdir. Bunların gözünü tarafgirlik kör etmiştir. Gözleri kör olunca da apaçık yoldan çıkıp sapılmışlardır. Söz söyleme üslûbundan az anladıkları için kendilerine göre bir yol tuttturmu şiardır.
İbn Ebi'l-Hadid daha sonra kitaptakilerin Hz. Ali'ye ait olduğunun doğruluğunu savunmak üzere, üslûb tetkiki yolu ile bunun anlaşılacağını söyler ve "sanat anlayışı"ndan söz eder. Sanat anlayışının bir düşünce ürününün diğerinden, bir üslûbu başka bir üslûptan ayıran faktör olduğundan bahsedip der ki:
Konuşma ve hitabete alışık olup edebiyattan anlayan ve bundan zevk alan kimse mutlaka düzgün ifade ile bozuğu, edebi olanla olmayanı, orjinal olanla sonradan meydana geleni birbirinden ayırır.
Pek çok hatibin veya iki hatibin konuşmasını içeren bir kitapçığı eline alan kimse mutlaka bunları birbirinden ayırır ve ayrı üslûb-ları farkeder.
Görülmüyor mu ki şiir ve şiir tenkidi alanında az bilgimiz olmasına rağmen Ebû Temmam'ın divanını ele alıp incelesek, araya karışmış başkasına ait bir veya daha çok kasideyi hemen fark eder, şiir zevkinden hareketle bunların Ebu Temmam'ın şiirdeki tarzına uygun olmadığını, ona aykırı olduğunu anlarız.
Nitekim şiir dalında bilgin olanlar Ebu Temmam'ın şiirlerinin içine başkaları tarafından sokulan şiirleri çıkarıp ayırmışlardır. Aynı durum Ebu Nüvas'ın şiirleri için de, başkalarının şiirleri için de söz konusudur. Bilginler bunu yaparken ancak özel şiir zevklerine dayanarak bu sonuca ulaşmışlardır.
İbn Ebi'l-Hadid koyduğu bu prensibten hareket ederek amacına ulaşır ve şöyle der:
Nehc'ul Belâğâ'yı incelediğinde hepsinin aynı kaynaktan çıktığını anlarsın. Bir vücudun organları nasıl birbirine uygun olup aykırı değilse, bu kitapta da bir üslûb birliği bulunmaktadır.
Nitekim Kur'an'da böyle bir üslûp birliği göze çarpıyor. Onun başı, ortası, sonu aynıdır. Ondaki her bir sure birbirine benzer, her bir ayet, kaynağı, söyleniş biçimi ve sanat özelliği bakımından diğer ayet ve surelerin aynısıdır.
Eğer Nehc'ul Belâğâ'nm bir kısmı doğru olup, bir kısmı uydurma olsaydı yukarda ifade ettiğimiz Özelliği taşımazdı.
Böylece bu kitabın tamamının veya bir kısmının Hz. Ali'ye ait olmadığını ileri sürenlerin iddialarının asılsız olduğu açık bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Hz. Ali'nin Ekolünün Dil ve Edebiyata Etkisi isimli kitapta şu bilgileri görmekteyiz: Nehc'ul Belâğâ isimli eserde söylenenlerin Hz. Ali'ye ait olduğunda şüphe bulunduğunu ilk söyleyen Ebu'l-Abbas Ah-med b. İbrahim b. Hallikan el-Erbili'dir. (v. 681 h.) Daha sonra Safdi ve diğerleri bu şüpheyi sürdürmüşlerdir.
Kitaptakilerin Hz. Ali'ye ait olduğuna dair şüphe duyanlar bir takım gerekçeler ileri sürmektedirler. Şöyle ki:
1. Kitapta bazı ifadelerde İslâmiyet'in ilk yıllarında alışılmadık biçimde süslü kelimeler ve ifade tarzı vardır.
2. Hz. Ali döneminde henüz ortaya çıkmamış bilim ve sanat terimleri ile ilgili kelimelerin kullanıldığı görülmektedir. Ayrıca bazı eşyaların anlatımında o zamanlarda görülmeyen ayrıntılara girilmiştir.
3. Bir takım meselelerin anlatımında, fazilet ve kötülükleri bildiren cümlelerde sayılar kullanılmıştır. Aşağıdaki örnekler bunu gösteriyor:
a. İstiğfar'ın altı anlamı vardır...
b. İman dört temel üzerine kurulmuştur......
c. Sabr'ın dört şubesi vardır...örneklerinde olduğu gibi.
4. Kitabın bazı yerlerinde gaybı bilme iddiası kokusu vardır.
Bu iddiaları yerinde görmeyip redd edenler de vardır. Fakat bize göre önemli olan çağdaş yazarlardan biri olan Prof. Akkad'ın bu husustaki görüşüdür. O şöyle diyor:
Bize göre gerçek şudur ki Nech'ul Belâğââ&ı gelecekten haber veren ifadeler Haccac b. Yusuf tarafından kitaba sokulmuş, Tatarların (Moğolların) hücumu ve zenci fitnesi gibi olaylardan sonra ilave edilmiştir. İhtimal ki bu olayların meydana gelmesinden kısa veya uzun bir zaman sonra kitabı çoğaltan katipler tarafından eklenmiştir.
Akkad, daha sonra kitabın konularını gözden geçirir ve şu yorumu yapar:
Belki araştırıcının bu kitaptaki bazı hususların Hz. Ali'ye ait olduğunda şüpheye düşmesi bazı felsefî Özellik taşıyan konuların ağırlıklı olmasından ileri gelmektedir. Ayrıca Afrika ve Acem bölgesinden kitapların çevrilerek bunlardaki terimlerin ve görüşlerin Nehc'ul Belâğâ'âaki ifadelerle karışmış olması da şüpheye sebep olmaktadır. Özellikle zıt deyimler, bir takım konular, tarifler, özellikler, tabiat bilimleri ile ilgili kısımlar böyledir.
Şu kadar ki bir araştırmacının benimseyip Hz. Ali'ye ait olduğunda şüphe etmeyeceği veya Hz. Ali'ye ait olabileceğini düşündüğü kısım bir hayli fazladır.
Böylece Hz. Ali'nin kelam konusunda bir takım bilgileri önceden bildiği görüşünde olanların bu tezleri de gerçekleşmektedir. Nitekim pek çok görüş ve kavil sahibi Hz. Ali'nin üstad olduğunu kabullenmiştir. Sözün kısası Hz. Ali bir müminin rabbini en iyi şekilde ve bilmesi gerektiği gibi bilen, yaratıcıyı kemâl sıfatları ile eksiklikten en iyi tenzih eden insandır.
İnsanın gönlü bu alanda Akkad'ın görüşüne meylediyor ki bu görüş, Reşid Rıza'nın dediği gibidir ki Nehc'ul Belâğâ'daki bilgilerin bazısı kitaba sonradan ilave edilmiş ve Hz. Ali adına yalan olarak ortaya atılmış şeylerdir.
Hz. Ali'ye ait olduğu söylenen bir de şiir divanı vardır. Bununla beraber Osman el-Mâzeni'nin Mu'cem'ul Übedâ'da. ifade ettiğine göre Hz. Ali şu iki beyitten başka hiç şiir söylememiştir.
İstersiniz beni öldürmek siz Kureyşliler Fakat Allah size vermedi fırsat, vermedi zafer
Zimmetim sizde rehin kalır Ölürsem şayet İzimi affetmezler bizi kaplar musibet
Bazı araştırmacılar işi daha geniş tutarak Hz. Ali'ye ait onlarca beyit şiir olduğunu, fakat ona ait olduğu ileri sürülen divanda olduğu gibi onlarca kaside olmadığını söylemişlerdir.
Durum böyle olunca, yani ona nisbet edilen şiirlerin bazısı gerçek, bazısı uydurma olduğuna göre Hz. Ali'nin şiir yönünden söz etmemek insafsızlık olur.
Hz. Ali'ye ait şiir örneklerinden birisi, Hemedân kabilesini Sıffin olayında anlatan şiiridir.
Gördüm ki kırmızı göğüslü atlar üzerinde süvariler
Okları ve mızrakları atı atıverdiler.
Gökte belirdi muazzam bir perde
Yükseldi semaya bir siyahlık toz duman kalmadı yerde Hind'in oğlu çağırdı Kila' ve Cümeyr kabilesini Kinde'yi ve Cüzam'ı ünleyip topladı hepsini Baktım ki yammdadır kabile-i Hemedân Kalkanım ve okum kırılınca imdada geldiler hemen Hemendân'dan geldi bir grup atlı Ne güzel süvariler hepsi fırtına gibi süratli
Daldılar ateşine savaşm kötüleri biçtiler Savaşta mest oldular sanki cennet şarabı içtiler.
Eğer olsaydım bekçi kapısında cennetin Hemedânlıya derdim ki "gir selametle" çünkü hakettin.
Hz. Ali müslüman oluşundan duyduğu kıvancı ve Hz. Peygam-ber'e olan akrabalağını şu şiirinde anlamıştır.
Muhammed hem kan kardeşim hem de hısımım Şehitlerin efendisi Hamza amcamdır benim
Kardeşimin nam'ı meşhurdur Cafer-i Tayyar Gece gündüz cennette meleklerle birlikte uçar
Evime gelin oldu hem eşim kızı Muhammed'in Eti etime, kanı kanıma karıştı benim
Benim payıma düşen kadar pay kimde var Ahmed'in torunları bendendir temiz oğullar
Hepinizden önce kısmet oldu girmek İslâm'a Küçük iken iman nuru nasip oldu bana
Tek başıma kıldım nice nice namazlar Kim iddia edebilir ki benim gibi günü var?
Rivayet olunduğuna göre ashab-ı kiram Hz. Peygamber'in izin vermesi ile Hz. Ali'nin müşrikleri şiir söyleyerek hicvetmesini istediler. Hz. Peygamber: "Bu ona göre değildir" buyurarak Hasan b. Sa-bit'in bu işi yapmasını işaret ettiler.
Akkad'ın ulaştığı sonuç gibi, biz de bu rivayetten Hz. Ali'nin ileri derecede şiir söyleme melekesi olmadığını anlıyoruz.
Hz. Ali'ye ait olduğu -doğru ve yanlış da olsa- iddia edilen bir şiirden söz ediliyorsa da bunlar şairler arasında ileri düzeyde şiirler değildir. Bununla beraber Hz. Ali'de şiiri ait olduğu ekole göre eleştirmede bulunma kabiliyeti vardır. Buna örnek olarak şu rivayetten söz edilmektedir:
Hz. Ali'ye "En iyi şair kimdir?" diye soruldu. O şöyle cevap verdi: "Şairler maksada uygun şekilde halkayı kamışa geçiremiyorlar. Ama mutlaka en iyi şair olarak birisini söylemem gerekiyorsa bu, İm-ru'l Kays'tır."
Hz. Ali'nin yaptığı bu değerlendirme, Arablar arasında şiirdeki amaçlarına göre bu konuda ortaya atılan ilk ölçüdür. Nitekim karşılaştırma birbirine denk ve benzeyenler arasında olur. Hepsi için bir genelleme yapılarak iyi oldukları söylenemez. Olsa olsa çoğunluk dikkate alınarak bir değerlendirme yapılır.
Bir olgu daha vardır ki Hz. Ali'nin edebi üslûbunu, değerini ortaya koymakta ve onun şiir ve şairler üzerindeki etkisini göstermektedir.
Bu olgu pek çok edebiyatçı ve şairin Hz. Ali'nin sözlerinden yararlanarak edebiyat yapmalarıdır.
Dünyanın doğusunda ve batısında binlerce kişi Nehc'ul Belâğâ kitabına aşırı ilgi göstererek onu ezberleyip anlamaya çalışıyorlar ve tekrar tekrar ondan alıntı yapıyor veya aktarmalarda bulunuyorlar.
Hz. Ali'nin sözlerinden yararlanarak ortaya konan bu olgu sadece
bizim çağımıza has değildir. Bu eskiden beri bilinen ve meşhur olan bir şeydir.
Edebiyat tarihi bildiriyor ki yazarlığın kendisi ile başladığı Abd'ul-Hamid'in Hz. Ali'nin hutbesinden yetmiş hutbeyi ezbere bildiği ifade edilmektedir.
İbn Nebate şöyle diyor: "Hz. Ali'nin öğüt ve hutbelerinden yüz kadar bölüm ezberledim. Ondan ezberlediğim hutbeler bir hazine idi ki ondan harcadıkça çoğaldığını gördüm."
Haccac -ki hitabette kendine özgü bir yeri vardır- zaman zaman konuşurken Hz. Ali'nin üslûbunu taklid etmiştir.
Buna şu konuşma örnek olarak gösterilmektedir: Hz. Ali hilafetinin ilk günlerinde fitneyi durdurmak ve devlete başkaldıranlan uyarmak üzere Medine'de şu konuşmayı yapmıştır:
Hz. Allah bu milleti iki şey ile tedavi etmiş (yola getirmiş)tir: kılıç ve kırbaç. Devlet başkanının bu hususta yumuşaklık göstermesi söz konusu değildir. Evlerinize girin. Aranızdaki anlaşmazlıkları giderin! Önünüzde tevbe (etmek gibi bir imkan) vardır. Gerçeğe karşı duran mahvolur.
Haccac'm bu konuşmadan etkilenip bir konuşmasında şunları söylediğini görmekteyiz:
Şeytan insana hayal gösterir, sultan da kılıcını gösterir. İçinden bozuk olanı cezalandırmak hak olur. Bir kimseyi günahı aşağılık durumlara düşürürse belini doğrultamaz. Afiyetinin kıymetini bilmeyen mahvolmaktan kendisini kurtaramaz.
Şairler de Hz. Ali'nin sözlerinden etkilenmişlerdir. Hz. Ali bir vefat münasebeti ile ölü ile ilgisi olan topluluğa taziye dileklerini ifade ederken şöyle diyor: "Bu ölüm olayı ilk defa sizde oluyor değil, son olarak sizde olan bir şey de değildir. Bu arkadaşınız hiç yolculuğa çıkmaz mıydı?" Oradakiler "evet" deyince Hz. Ali devamla: "Onu yolculuklarından birine çıkmış sayınız. O sizden önce gitmeseydi, siz ondan önce gidecektiniz" buyurdu.
Daha sonralan İbrahim b. Mehdi Hz. Ali'nin bu sözlerinden yararlanarak şu medhiyeyi söylemiştir:
Her yok olan vatanına bir gün döner Ahmed'in dönmesine ait ümitler söner
Evi değişir, komşuları da bir başka olur Ölüm ona yeni bir komşu ve ev bulur
Yeni bir vatan bulmuştur Ölen; ama Oradaki kalış bitmek bilmez gelir adama
Sen gitmiş isen de benden önce hakkındır Gecikmem birşey değil buluşmam yakındır.
Sabah olmazsa akşam buluşuruz Umarım ileride bir sevgili gibi buluşuruz.
Hz. Ali'nin güzel sözlerinden birisi şöyledir: "Herkesin (malında) iki ortağı vardır: Varisi ve olaylar."
Daha sonra Şerif Radiy bu ulvi kelimelerden yararlanarak şu beyitleri söylemiştir:
Harca servetinden gücün yettiği kadar Ortağın varisinle gelecek günlerdir
Malın hakkını ancak öşürcü verir Zaman bozulunca onlar da bozuluverir.
Hz. Ali'nin bir güzel sözü de şöyledir: "İnsanın yüz suyu donuktur. Başkasından bir dilekte bulunan, yüz suyunu dökmüş olur. Yüz suyunu kimin yanında döktüğüne iyi bak!"
Bir şair bu sözleri ele alıp şu şiiri söylemiştir:
Kötü eller seni bırakırsa susuz Kanaat hem aşın olsun hem suyun
Bir adam ol ki ayağın göğe değsin Uzansın ellerin Süreyya yıldızına
Yüz suyu dökmek ne acıdır bilmezsin Onu dökmek sanki hayat suyunu dökmektir.
Hz. Ali bir diğer sözünde şöyle der: "En büyük zenginlik başkalarının elindekine göz dikmemektir."
Rahata erdik sabah akşam huzur bulduk Vezir ve emir ile bir olur otururduk
İffetle kanaatla iyilikle yaşadık durduk
Huzuru başkasının eline göz dikmemede bulduk.
Hz. Ali bir sözünde şöyle der: "Lezzetlerin yok olup geriye cezanın kalacağını hatırlayınız."
Bu sözü ele alan şair de şu şiiri söylüyor: Haram maldan murada eren lezzet aramaz Böylesi günah ve utamadan gayn bir şey bulamaz.
Böyle suçun bir de cezası vardır Neyleyim haram lezzeti, arkası nardır.[4]
Hz. Ali diyor ki: İnsanlar dünyanın çocuklarıdır. Kişi annesini sevmekten dolayı ayıplanmaz."
Şair bu sözü şöyle şiirleştiriyor:
Biz dünyanın çocuğuyuz beslendik sütüyle İnsan kendisinden olduğu şeyi sever bütünüyle
Hz. Ali'nin sözünden yararlanarak şairlerin ve edebiyatçıların ürün vermeleri geniş bir meseledir. Diyebilirim ki bir araştırıcı düz yazı ve şiir kitaplarında bütün örnekleri aheste bir şekilde araştırsa önüne doktora rütbesini kazanacak derecede bir tez ortaya çıkacaktır.
Hz. Ali, başlı başına özelliği ve ayrıcalığı olan bir üslûba sahip olarak Arab edebiyatında yerini almıştır. Benim buraya kadar bu konuda söylediklerim uzun bir yolu gösteren işaretten başka bir şey değildir.
Allah ondan razı olsun.
- Tevhid
- Kur'an
- Sorularla İslam-9.Bölüm
- Sorularla İslam-Bölümler
- ☝📖 المحمية 📖☝
☝https://www.muhammediyye.org/☝
📖-المحمية علي الكتاب و السنة الصحيحة-📖
Öğrencilerimize önemli hatırlatma;
اعوذ بالله من الشيطان الرجيم
بسم الله الرحمان الرحيم
الحمد لله رب العالمين وحده لا شريك له و محمد رسول الله لا رسول و لا نبي بعده و الصلاة و السلام علي آله واهل بيته و اصحابه و امته اجمعين
Kovulmuş şeytandan,Her şeyin yaratıcısı tek rabb,tek ilah,tek gerçek egemen,rahman ve rahim olan Allaha cc sığınırız,her türlü kulluğun,ibadetin,itaatin,faydalı amellerin ve sözlerin tümü sadece ve sadece onun rızası içindir,salatü selam bütün peygamberlerin peygamberi efendimiz,rehberimiz,önderimiz ve örneğimiz Hz Muhammed Mustafa aleyhi efzalussalati vesselama,aline,temiz ehli beytine,davası uğruna savaşan ashabına ve yolunda yürüyen ümmetine olsun.
Sitemizde yeralan çalışmalarımız;başta yüce kitabımız Kur'anı Kerim olmak üzere,temel İslami kaynakların anlaşılmasına yardımcı olmak üzere hazırlanmıştır.Bu çalışmalarda bizlerden ilgisini,yardım ve desteğini esirgemeyen kardeşlerimizden ve cümle müslümanlardan. Allah razı olsun.
📖☝المحمدية علي الكتاب و السنة☝📖☝Muhammediyye☝📖
S.Muhammed Kayaalp El-Haşimi Ks
الامام سيد محمد الهاشمي
Destek olmak isteyen kardeşlerimiz iletişim formundan bize yazınız,Allah razı olsun.S.Muhammed Kayaalp (el-Haşimi) Ks--Arapça Dersleri-İslami Sohbetler-Tevhid-Tefsir-Hadis-Fıkıh-Fetvalar-İrşadlar...↷↷↷↷
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.