Sorularla islamiyet-9->CEVAP: Bu hanım İslâm'dan Önce de müslüman olduktan sonra da önemli ve iz bırakan bir Arab hanımıdır. Bu hanım cahiliye ve İslâm dönemlerinin örnek Arab kadınlarından sayılan bir hanımdır.
Çevresinden aldığı etkiler onu kuşatınca güç ve iktidar sahibi olmuş, iman nuru ile aydınlanınca da örnek olacak ve kendisinden söz edilecek birisi olmuştur.
Cahiliye dönemindeki kahramanlığı içinde bulunduğu toplumun ve halkının ölçülerine göredir. Müslüman olduktan sonra kahraman sayılması ise hak ölçülere göredir.
Güçlü kişiliği cahiliye döneminde ona utanılacak şeyler yaptırmıştır. Fakat aynı güçlü kişilik iman ve İslâm nuru ile aydınlanınca onu
süslemiştir.
Buraya kadar söz ettiğimiz kimse Kureyş kabilesinden, Emeviler-den Abdi Menaf oğlu Abd'üş-Şems oğlu Rabia oğlu Utbe'nin kızı Hind'dir.
Hind, toplumunun lideri durumunda olan Utbe b. Rabia'nm kızı, Kureyş lideri durumunda olan Ebu Süfyan'm karışıdır. Emeviler içinde lider durumunda olan Muaviye'nin de anasıdır.
Hind'in annesi, kavminin hanımefendilerinden birisi olan Safiyye b. Ümeyye b. Harise b. Evkas'm kızıdır.
Hind'in bir takım özellikleri vardır ki kendisinin soyluluğuna soyluluk katmış, Arab kadınları arasında değerini yükseltmiştir.
Hind çok düzgün konuşan ve cesaretli bir kadındır. Gurur, büyüklük, görüş sahibi ve azimli olmak gibi özellikleri vardır.
Şiir söyleyebilen bir şair, hikmetli söz üretebilen feylesof gibidir.
Kendisi ve soyu ile kıvanç duyarken gururunun zirvesindedir. Oğlu Muaviye annesini tanıtırken söylediği şu söz ile onu en iyi tanıyan bir kimse olduğunu göstermiştir. Muaviye annesi hakkında "O cahili-yet döneminde önemi büyük, müslüman olduktan sonra da haberi değerli bir insandır" demiştir.
İbn Abd'il-Berr onun özelliğini kısa ve güzel bir şekilde şöyle ifade etmiştir: "O kişilik sahibi ve gururuna düşkün bir kadındır."
Arab Edebiyatında anlatılan hikaye ve haberler arasında yer alan, cahiliye döneminde Hind'e ait bir olay, herhalde düşünce ve dikkatlerimizi yönlendiren bir olay olsa gerektir.
Bu hikayede derinliğine bir delil bulamamak diye bir şey söz konusu değildir. Gerçekten yaşanmış tarihte yerini alan bir olay ise de, bir hayal ürünü ise de durum aynıdır. Zira bir haber olarak işiteni gerçekten ikna eden özelliğe sahiptir. Hayal ürünü bile olsa bir gerçeği canlandırmaktadır.
Edebiyat tarihimin anlattığına göre Hind, Mahzum kabilesinden Muğire oğlu Fakihe ile evlenmiştir.
Fakihe, Kureyş gençlerinden bir gençtir. Evinde bir ziyafet odası vardı. Buraya pek çok insan izinsiz girer çıkar, burada ziyafet tertip edilirdi.
Günlerden bir gün Fakihe evinde eşi ile dinlenmekte idi. Bir işin takibi için eşi Hind'i evde uyuyor vaziyette bırakarak dışarı çıktı. Bu sırada eve gelmeye alışık olanlardan birisi çıkageldi. Hind'in uyumakta olduğunu görünce geldiği gibi geri döndü.
Fakihe eve dönerken eve gelen kimsenin dönmekte olduğunu görüyor. Körü körüne şüphecilik Fakihe'nin kalbinde volkan gibi patlayıp onu kışkırtıyor. Bu halde gururlu bir Arab kadını olan eşinin üzerine yürüyerek ve onu azarlayarak: "Bu yanından çıkan kimdir?'1 diye soruyor.
Hind şöyle cevap veriyor: "Allah'a yemin ederim ki sen beni uyandırıncaya kadar uyuyordum. Asla hiç kimseyi görmedim!"
Fakat kör kıskançlık adamı şöyle söylemeye sevk etti: "Ailenin yanına git!"
Fakihe ile Hind arasında cereyan eden bu olayın haberi insanlar arasında yayıldı. Babası Hind'e yönelip ona dedi ki: "Kızım! Yalan olsa dahi utanç verici bir duruma düşmekten çekin. Bana işin iç yüzünü anlat; adam doğru söylüyorsa üzerine birini salıp öldürteyim, utançtan kurtulursun. Şayet yalan söylüyorsa Yemen kahinlerinden birine dava açalım, hakkında karar versin." (O zamanlar bu gibi durumlarda böyle yapılıyordu.)
Hind cevap verdi: "Babacığım! Vallahi adam yalan söylüyor".
Utbe, bunun üzerine damadı Fakihe'ye giderek ona şöyle dedi: "Sen benim kızıma büyük bir leke sürüp iftira attın ya söyledğini şahitle isbat edersin veya birlikte Arab kahinleri önünde davalaşınz."
Aralarında Hind, kocası ve babası olduğu halde kadınlı erkekli bir grup Yemen'e yöneldiler. Kahin'in evine yaklaşınca Hind'in yüzünün rengi değişti. Çünkü namusu, şerefi ve şöhreti az sonra hesaba çekilecekti. Bu öyle bir hesap idi ki hesabı yapacak kimse, hatadan korunma, yanlış hüküm vermeme garantisi yoktu.
Babası kızının yüzünün değiştiğini görünce sarsıldı. Kızına gizlice: "Ey kızcağızım! Bu halin insanlarla birlikte buraya çıkıp herkese teşhir edilmeden olsaydı ya?" dedi.
Özgür bir kadın olan Hind kendisini şöyle savundu: "Babacığım! Yemin ederim ki kötü bir şey yaptığımdan böyle olmuş değilim. Fakat siz davayı Öyle bir adama götürüyorsunuz ki korkarım sonsuza kadar Arablann dilinde dolaşacak bir damga ile beni damgalayacaktır."
Bu gerçek ve güçlü mantık karşısında kendisini tutamayan baba: "Doğru söylüyorsun!" dedi ve kahinin bir takım yollara baş vurup (doğruyu bulup bulamaycağını) deneyeceğini kızına bildirdi. Hikayede anlatıldığı üzere kahin başarılı bir şekilde doğruyu buldu ve Hind'e adeta bir zafer sevinci içerisinde herkesin duyacağı şekilde yönelerek; onun eteğinin temiz olduğunu, ilerde adı Muaviye olacak bir erkek çocuk doğuracağını ve bu çocuğun kral olacağını söyledi.
Bunu duyan Hind ipten kurtulmuşcasına kendini kuşatan belanın içnden yürüyerek çıkıp gitti.
Elini tutmak üzere kocası Fakih'e, Hind'e yöneldi. Fakat ırzına sürülmek istenen lekeden öfkelenen bu hür kadın, pislikten temizlenircesine kocasının elini silkeleyerek itti ve ona şöyle dedi: "Savul git başımdan! Yemin ederim ki kahin'in haber verdiği bu çocuğun senden başka birinden olması için titizlik göstereceğim!"
Hikayenin mutlaka bir sonu olacağına göre hikayeyi anlatan kimse onu şöyle bitiriyor: Sonuçta Hind ile Ebu Süfyan evlendi ve Muaviye dünyaya geldi.
Hatta hikayenin sonuna şöyle bir ilave yapılıyor: Hind babasına şunları söylüyor: "Babacığım! Sen, bana danışmadan beni bu adamla evlendirdin. Sonunda başıma gelen geldi. Artık durumunu bana açıklamadan ve özelliklerini bana bildirmeden beni hiçbir kimse ile evlendirme!"
Görülüyor ki hikayede Hind'in cahiliye döneminde iken de kişilik sahibi ve gururuna düşkün, önemli, şerefli ve yüksek seviyeden hırslı bir kadın olduğunu gösteren işaretler bulunmaktadır.
Daha sonra İbn Sa'd, Tabakât'mda bize Hind'in Ebu Süfyan ile evlenişini anlatmaktadır.
Amiroğullarından yaşlı bir adamın anlattığına göre Hind'in davranışında bir uyanıklık göze çarpmaktadır. Şöyle ki: Hind bu olaydan sonra babasına şöyle diyor: "Bana hakkında bilgi vermeden beni hiçbir kimse ile evlendirme!" Babası da kızına "Tamam, bu senin hakkm-dır" diyor.
Bir zaman sonra babası kızına gelerek şöyle dedi: "Senin kendi halkından iki adam seninle evlenmek istiyor. Özelliklerini söylemeden bunların adını söylemeyeceğim.
Bunlardan biricisi soy ve şeref bakımından çok üstün bir kimsedir. Fakat gafletinden iki büklüm olmuş sanırsın. Yapı ve mizaç bakımından güvercin kuşu gibidir. İnsanla iyi arkadaşlık eder, istediklerini iyilikle yerine getirir. Sana uymasını istersen, uyar. Bir şeye meyledersen seninle beraber o da meyleder. Sahip olduğu malı mülkü hakkında dilediğini yapabilirsin. Zayıf zamanlarında sen kendi görüşünle yetinerek işini görürsün.
Diğeri ise soylu bir adamdır. İsabetli görüşleri vardır. Kökü sağlamdır, parlaktır, kabilesi içinde değerlidir. Ailesine edep verir, fakat başkaları ona edep veremez. Kendisine uyanları kolayca sonuca götürür. Karşısında olanları zorlar, yola getirir. Eşini kıskanan bir adamdır. Çoluk çocuğunu kontrol altında tutar, kimseye boyun eğmez." Bu noktada Hind söz alarak şöyle dedi: "Birincisi efendi adamdır. Ama şerefini yitirebilir." Hind birinci adamla ilgili olarak söylenilenlerden anlamıştır ki adam kadının emrine girebilecek bir tiptir. Kadının kişiliğinde kişiliği kaybolacakıtr. Hind bu adamı istemediğini söylerek, babasından adamın ismini bildirmesini istemiştir.
İkinci adamla ilgili olarak da şöyle demiştir: "Bu adam şerefli ve hür bir kadının erkeğidir." Hind bu özelliği beğendiğini de söyleyerek onunla evlenmek istediğini bildirip "Kim o?" diye babasına sormuştur.
Babası: "O, Ebu Süfyan b. Harb'dır" deyince babasından şerefli bir şekilde kendisini onunla evlendirmesini istemiştir.
Görülüyor ki Hind, gözünü zirveye dikmiş, zoru seçmiştir. Elinde oyuncak olmaya elverişli yumuşak bir kocadan hoşlanmamıştır. O güçlü, şerefli ve kişilikli bir kocası olmasını istemiştir. Neredeyse bu isteği uğrunda huysuz ve sert olan bir kocayı seçmiştir.
Hind'in, Ebu Süfyan ile evliliğini sürdürürken evliliğin zevkinden çok övgüye değer güzel şeyler yapılmasına daha fazla titizlik gösterd-ğini görmekteyiz.
Ikd'ul Ferid isimli kitapta rivayet edildiğine göre Yemen hükümdarı Mekke'de kurban edilmek üzere on kadar deve göndermiş, bunları Kureyş kabilesinden değerli bir kimsenin kesmesini şart koşmuştu. Hind o sıralarda Ebu Süfyan ile yeni evlenmiş bulunuyordu. Hind kocasına şunları söyledi: "Kadınlarla zevk yapmak seni bu şerefli işi yerine getirmekten alıkoymasın. Kadınlarla zevke dalmak belki seni yer, bitirir."
Hind'in yerinde sıradan bir kadın olsaydı, kocasının kendisinden başka bir şey ile ilgilenmemesini ister idi. Zira yeni evlenen kimseler birlikte vakit geçirmeye daha çok önem verirler.
Buna yakın bir ifade ile şöyle diyebiliriz: Hind'in gönlünde yatan geleceğe yönelik ve kendisini layık gördüğü bu geniş ümit onun şerefi ilgilendiren şeylerde daha aşırı olmasını sağlamıştır. Bunu şu olayda da görmekteyiz. Bir takım insanlar onu oğlu Muaviye ile gördüklerinde Muaviye'de büyük adam olma izleri sezdiklerini ifade edip şöyle dediler: "Yaşarsa kavminin efendisi olacak!" Bunu duyan Hind şöyle dedi: "O kavminin başına geçmezse benim öyle oğlum olmasın!"
Hind bunu, hatta daha fazlasını neden söylemesin? Çünkü söz konusu olan kimse oğludur. Bir annenin oğlu ile iftihar ettiği kadar o çocukla kim iftihar edebilir.
İşte Hind oğluna bir iki övgü söylemekle kalmıyor, kendisine oğlu hakkında sorulduğunda şöyle diyor: "Vallahi dört bir yanda Kureyş kabilesi toplansa sonra oğlum bunların ortasında kalsa, kesinlikle dilediği yerden çıkar, aralarından kurtulur."
Hind'in hayatında öyle bir kara dönem vardır ki bunu temizleyip silmeye, kafalardan ve gönüllerden çıkarıp atmaya denizin suyu kullanılsa yetmez.
Bu kara dönem, Hind'in şehidlerin başı olan Abdulmuttalib oğlu Hamza'ya -Allah ondan hoşnud olsun- yaptıklarıdır.
Evet, Hz. Hamza Hind'in kardeşi Şeybe'yi Bedirde öldürmüş, babası Utbe'nin de öldürülmesine yardım etmişti. Fakat savaş meydanlarında bu tür olaylar kaçınılmazdır. Savaş sırasında herkes düşmanını öldürme konusunda ihtiraslıdır.
Denebilir ki cahiliye dönemi insanlarında intikam duygusunun derin etkisi vardır. Gene denebilir ki Hind bir kadındır. Kadınlarda intikam hisleri daha güçlüdür.
Fakat Hind'in Hz. Hamza'ya yaptığı öldürmek değil, intikam almak değildir. Onun yaptığı daha çirkin ve bayağı bir şeydir.
Hind Uhud savaşı sırasında halkım intikam almaya, savaşmaya teşvik ediyordu. Böylesi bir davranış, savaş mantığında garip bir şey değildir.
Hind diğer kadınlarla birlikte bir taraftan def çalıyor, bir yandan da şunları söylüyordu:
Tarık'ın kızlarıyız biz, Sanki yastıklar üstünde gideriz. Kaçarsanız biz de sizden kaçarız Hiç acımayız sizinle aramızı açarız.
Arada bir şöyle de diyordu: Haydi Abdüddâr oğulları! Haydi arkadakilerin himayecileri! Vurun kökünü kazırcasma!
Bu davranış da pek akıldan uzak değildir. Hind Harb oğlu Vahşi adındaki kölesini kışkırtıyor, eğer Hamza'yı öldürürse kendisini azad edip hürriyetine kavuşturacağını söylüyordu. Hala gönlünde düşmanlık ateşi yanıp tutuşuyordu. Kölesini her görüşünde ona: "Haydi ey Eba Desime! Gönlümdeki ateşi söndür. Ben de sana gerekeni yapacağım!" diyordu.
Fakat Hind'in yaptığı bir insanın tahammül edemeyeceği, takat getirmeyeceği bir şeydir. O, şehitlerin efendisi Hamza'ya karşı tüm kötü duyguları ortaya koymakla beraber, onu saldırgan ve obur bir canavar gibi öldürdükten sonra hayatını alçak ve düşmanca bir saldırı ile kaybeden kahraman şehidin burnunu, kulaklarını kesiyor, karnını yanp ciğerini çıkararak çiğneyip yemeye kalkıyor. Fakat ondan hiç bir parça yutamayıp çıkarıyor. Hızını alamayıp kapkara kinini ve çirkin öfkesini ortaya koyan şiirler söylüyor.
Hind'in hayatındaki bu kara sahife, kendisini ve ailesini uzun süre üzen bir lakap kazanmasına yol açıyor. Düşmanları artık ona "ciğer yiyen kadın" demeye başlıyorlar.
Babasının ve oğlunun düşmanları, müslüman olup istikamet üzere yaşamaya başladıktan sonra bile onu bu lakab ile ayıplamışlar, bu lakapla onu kötü lemislerdir.
Bu karanlık sahife nerde? Hind'in cahiliye döneminde ve müşrik olmasına rağmen Rasûlullah'm kızı Zeyneb'e karşı gösterdiği parlak insanlık örneği nerede?
Hz. Peygamber'in kızı Zeyneb hicret hazırlıkları yaparken onu gören Hind, babasından sonra Mekke'den Medine'ye göçecek olan Zeyneb'e yönelip kendisine dilediği gibi maddi bakımdan veya başka konularda yardım edebileceğini söylüyor. Taberi'nin de ifade ettiğine göre Hz. Zeyneb'e: Ey amcamın kızı!" diye sesleniyor. Hz. Zeyneb onun bu davranışına teşekkür ediyor.
Uhud'daki kapkara bir sayfa teşkil eden davranışı nerede? Hicret sırasında Hz. Zeyneb'e gösterilen insaniyet nerede?!
Fakat Allah'ın rahmeti cahil kimselerin tasavvur edemeyeceği kadar geniştir. Hz. Allah'ın takdiri Hind'in Allah'ın her şeyi kaplayan rahmetinin yoluna yönelmesini dilemiştir.
Hind senlerce kibir ve inadında devam etti. Cahileye devrindeki gururunu sürdürdü. Nihayet Allah'ın sözü yüce olup Mekke'nin fethi vakti gelince Hz. Peygamber Mekke'yi fethetmek üzere Mekke'ye doğru yola koyulduğunda kocası müslüman oldu.
Hz. Peygamber teker teker adlarını vererek kimin kanının döküleceğini askerlerine bildirdi.
Hz. Hamza'ya yaptıklarıyla müslümanlara büyük acılar tattırarak onların öfkesini kazanan ciğer yeyici Hind'in adı da kam dökülecekler arasında idi.
Hind Mekke'nin fethedilişi ile Kabe'nin etrafında namaz kılan müslümanları gördü. Bu şahane manzara onun üzerinde derin izler bıraktı ve kalbinin kapısı İslamiyet'e açıldı. Fakat Hz. Peygamber'in ağzından çıkacak bir kelime ile öldürülmekten korkuyordu. Ne yapacağını bilmiyordu. Düşüncesi ve bulduğu çare onu aldatmadı. Çevresinde bulunanlara: "Ben Hz. Muhammed'e biat etmek istiyorum" dedi. Kendisine: "Seni kafir olarak görüyorduk" dediklerinde şu cevabı verdi: "Yemin ederim ki bu gece Kabe'de ibadet edildiği gibi Allah'a ibadet
edildiğini görmedim. Vallahi onların hepsi kıyam, rüku ve secde ederek ibadet etmedikçe gecelemediler."
Hind'e: "Sen yapacağını yaptın. Peygamber kavminden bir adamla git!" dediler.
Hind, yanma Hz. Ömer'i alarak gitti. Hz. Ömer, Hind'in huzura girmesi için izin istedi ve izin verildi. Hind içeriye yüzü örtülü halde girdi. Hz. Peygamber onu tanımadı. Hind kelıme-i şahadeti söyleyerek canını ve kanını kurtarıp, hayatını korudu.
İbn Abd'il-Berr el-İsti'ab adlı eserinde şöyle der: "Sonra Allah Hind'in (sonunu) İslâm ile mühürledi ve Mekke'nin fethi günü müslüman oldu."
Nevevi Tehzib'ul Esma isimli kitabında şunları söylüyor: "Hind, Mekke'nin fethinde Ebu Süfyan'dan bir gece sonra müslüman oldu ve müslümanlağı da güzel oldu."
Hz. Peygamber Hind ile Ebu Süfyan'ın nikahlarının geçerli olduğunu bildirdi.
Hind'in Hz. Peygamber'in önünde Rasûlullah'a nasıl biat ettiğine dair rivayet şöyledir:
Taberi'nin anlattığına göre Hind Hz. Peygamber'in huzuruna, Hz. Hamza'ya yaptıklarını düşünerek yüzü örtülü olarak geldi. Zira yaptığının hesabının sorulmasından korkuyordu.
Hind'in de aralarında bulunduğu kadın topluluğuna Hz. Peygamber şöyle konuşmaya başladı: "Bana Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayacağınız, hırsızlık yapmayacağınız hususunda biat edin!"
' Hind burada kendini tutamayıp kocasının cimriliği yüzünden ihtiyacı kadar malı (veya parayı) aldığını söyledi. Hz. Peygamber bu ifadeyi duyunca onu tanıdı ve: "Sen Utbe kızı Hind'misin?" buyurdu. Hind: "Evet ben Hind'im, sen geçmişte olanları affet. Allah da seni affeder" dedi.
Hz. Peygamber biat işlemini sürdürerek: "Zina da etmeyeceksiniz" buyurdu. Hind şöyle dedi: "Hür (ve şerefli) kadın zina eder mi?" Rasûlullah devamla: "Çocuklarınızı öldürmeyeceksiniz" buyurdu.
Bunun üzerine Hind şöyle dedi: "Onları biz büyüttük, sen Be-dir'de öldürdün. Onları en iyi bilen sensin?"
Hind'in bu sözü karşısnda Hz. Ömer kendisini tutamayıp aşırı şekilde güldü.
Hz. Peygamber devamla: "Elinizle ayağınız arasından' getirip (başkasından çocuk edinip de onu kocanızmmış gibi göstererek) iftira etmeyiniz" dedi.
Bunun üzerine^ Hind: "Vallahi böyle bir iftira çok çikindir" dedi.
Rasûlullah devamla: "İyi iş hususunda bana baş kaldırmayacaksınız" buyurdu.
Hind buna karşılık da şöyle dedi: "Biz burada sana başkaldırmak için toplanmış değiliz."
Görülüyor ki Hind iman'ın donattığı ve İslâm'ın oluşturduğu güçlü şahsiyeti ile Rasûlullah'm karşısına çıkmış, onunla konuşarak sorular sormuş, izahat istemiş ve Peygambere başvurmuştur.
İslâm'a girişinden sonra Hind evine döndü. Bir de ne görsün evin bir köşesinde bir put var. Sanki Hind onu hiç görmemiş gibi ona öfke ile yöneldi. İntikam alırcasına putu ayaklarının altına alıp onu parça parça etti. Bir yandan da söyleniyordu: "Biz seninle aldandık! Biz seninle aldandık!"
Günler ve geceler birbirini kovaladı. Hind, İslâmiyet sayesinde hayata ve insanlara karşı tecrübe ve kültürünü arttırıyordu. Zaman zaman öğütler verir, öğütlerinde ileri görüşlülük bulunurdu.
Bu özelliğin örneğini şu olayda görüyoruz: Hind Hz. Ömer tarafından oğluna vazife verildiğini görünce oğluna şöyle dedi: "Oğlum! Senin gibisini az ana dünyaya getirir. Seni bu zat görevlendiriyor. Hoşuna gitse de gitmese de Hz. Ömer ile uyum içinde görevini yerine getir!" Burada da Hind'in oğlu ile ve kendisi ile övündüğü gözden kaçmıyor.
Şu söz onun derin anlamı ve edebi ifadesi olan- bir sözüdür: "Kadın bir bukağıdır ki mutlaka bir boyuna takılır. Boynuna taktığın
bukağıya iyi bak!"
Onun ticaretle meşgul olmaktan kaçınmaması kişiliğinin güçlülüğünü gösterir.
Hz. Ömer'den aldığı 4000 dirhem sermeya ile ticaret yapan Hind, alım satımını yaptı ve sözünde durarak Hz. Ömer'den aldığı ödünç parayı zamanında iade etti. Taberi Tarih'iride böyle anlatılıyor.
Utbe kızı Hind müşriklerle beraber savaşa katılıp müslümanlara kötülük yaptığı gibi, yaptıklarına keffaret olmak üzere müslümanların cihadına da katılmıştır.
Kocası Ebu Süfyan ile birlikte meşhur Yermuk savaşma katılan Hind orada güzel bir imtihan vermiştir.
Hicretin 14. yılında rabbine kavuşmuştur. O Hind ki hakkında oğlu şöyle demiştir: "O cahiliyede önemli bir kişi, İslâm'da da değerli haberi olan bir kimsedir." Allah rahmet eylesin.
- Tevhid
- Kur'an
- Sorularla İslam-9.Bölüm
- Sorularla İslam-Bölümler
- ☝📖 المحمية 📖☝
☝https://www.muhammediyye.org/☝
📖-المحمية علي الكتاب و السنة الصحيحة-📖
Öğrencilerimize önemli hatırlatma;
اعوذ بالله من الشيطان الرجيم
بسم الله الرحمان الرحيم
الحمد لله رب العالمين وحده لا شريك له و محمد رسول الله لا رسول و لا نبي بعده و الصلاة و السلام علي آله واهل بيته و اصحابه و امته اجمعين
Kovulmuş şeytandan,Her şeyin yaratıcısı tek rabb,tek ilah,tek gerçek egemen,rahman ve rahim olan Allaha cc sığınırız,her türlü kulluğun,ibadetin,itaatin,faydalı amellerin ve sözlerin tümü sadece ve sadece onun rızası içindir,salatü selam bütün peygamberlerin peygamberi efendimiz,rehberimiz,önderimiz ve örneğimiz Hz Muhammed Mustafa aleyhi efzalussalati vesselama,aline,temiz ehli beytine,davası uğruna savaşan ashabına ve yolunda yürüyen ümmetine olsun.
Sitemizde yeralan çalışmalarımız;başta yüce kitabımız Kur'anı Kerim olmak üzere,temel İslami kaynakların anlaşılmasına yardımcı olmak üzere hazırlanmıştır.Bu çalışmalarda bizlerden ilgisini,yardım ve desteğini esirgemeyen kardeşlerimizden ve cümle müslümanlardan. Allah razı olsun.
📖☝المحمدية علي الكتاب و السنة☝📖☝Muhammediyye☝📖
S.Muhammed Kayaalp El-Haşimi Ks
الامام سيد محمد الهاشمي
Destek olmak isteyen kardeşlerimiz iletişim formundan bize yazınız,Allah razı olsun.S.Muhammed Kayaalp (el-Haşimi) Ks--Arapça Dersleri-İslami Sohbetler-Tevhid-Tefsir-Hadis-Fıkıh-Fetvalar-İrşadlar...↷↷↷↷
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.