☝📖İbrahimi ﷺ Muhammedi ﷺ Hanif İslam📖☝﷽𐰃𐰠𐰯☝📖المحمدية☝Muhammediyye📖☝𐰃𐰠𐰯༺الله أكبر ༻

☝المحمدية☝الاامام سيد محمد هاشمي الموسوي 📖 علي الكتاب و السنة☝

Online Arapça Dersleri Video İzle,Arapça Sarf,Arapça Nahiv Video,Arapça Dilbilgisi Video,Online Arapça dilbilgisi Dersleri,islami ilimler,Kuran tefsiri video izle,islami dini sohbet izle,İslami sorular cevaplar,Muhammediyiz-Arapça Dersleri Temel İslami İlimler-Arapça Dersleri,Online Arapça Dersleri Video,İslami ilimler Video Dersleri,

Soru: Hicretten önce gelişen olaylar nelerdir?

Sorularla islamiyet-15->Cevap: Hakkın ortaya çıkması ve meyve vermesi için bir vatana, onu koruyacak ve himaye edecek bir kuvvete ihtiyacı vardır. Bir dave­tin -özellikle dinî bir davetin- inanmış, kendinden emin, yurtlarına ve vatanlarına davayı yerleştirip onunla amel eden, başkalarını da ona teş­vik eden taraftar kazanabilmesi için yayılmaya ve duyurulmaya ihtiya­cı vardır. Hakikat, bulunduğu yerdeki güvenliğini kaybederse kendisi­ne başka bir vatan arar. İlk yurdunda kendisini koruyacak bir kuvvet bulamazsa, başka bir yurtta o kuvveti arar. Bir davet ortamı bulamaz­sa, oradan hicret eder ve kendisine uygun yerler bulmaya Allah'ın iz­niyle meyvelerini oralarda vermeye çalışır. Davetin bir topluma giriş kanalları daralırsa ve düşmanlar bu kanalları tutarsa, davetçiler kendi­lerine geniş ve rahat-bir yer bulmak için yeryüzünde hicret etmek mec­buriyetinde kalır. Böylece dava orada gelişip büyür, çiçek açıp meyve verir, güçlenip kuvvetlenir ve sonra da ilk çıktığı topluma bir fatih ve ıslahatçı olarak geri döner. Bu, davetlerin ve büyük ıslahat hareketleri­nin tarihinde bilinen ve genel geçer bir kanundur.


İslâm'ın —ki o, ebedi hakkın davetidir— tarihi bu kanunu çok iyi göstermektedir. Allah Teâlâ Hz. Muhammed'e peygamberlik görevini vermiş, emaneti ona yüklemiş, onu insanlığı temizlemeye ve düzelt­meye, tevhid ve inanç devrimini gerçekleştirmeye, faziletin ve yararlı işlerin/salih amellerin kanununu yerleştirmeye çağırmıştır. Ona şöyle demiştir:


Sana emrolunanı açıkça söyle ve ortak koşanlardan yüz çevir!


(Hicr/94)


Hz, Peygamber (s.a) bu emri azim ve kararlılıkla ve bütün gücü­nü ortaya koyarak yerine getirdi. Hiçbir levmedicinin (ayıplayıcmın) levmetmesi onu Allah'ın yolundan alıkoymadı. Fakat İslâm, ilk günle­rinde müşriklere, değerini ve hakikatini bilmeyen bir cahile kıymetli bir mücevherin arzedilmesi gibi arzedildi. O cahilin nazarında bu mü­cevher bir demir ya da bakır parçası idi. Bu sebeple onların içinde Al­lah'ın davetine uyanların sayısı az oldu. O'nun şeriatine/dinine ve hida­yetine karşı çıkanlar çoğunlukta idi. Hz Peygamber'in arkadaşları çok çeşitli işkencelere ve eziyetlere maruz kaldı: İslâm Mekke'de batılla mücadele ettiği, onun kibir direncini kırmaya çalıştığı bir terbiye, arın­ma ve imtihan dönemi geçirdi. Bu dönemde Rasûlullah cihadın, müca­deledeki sadakatin, davetteki metanetin en güzel örneklerini verdi. Ke­za müslümanlar da fedakarlığın, sabır ve tahammülün örneklerini ver­diler. Kâfirler ise batılda ısrarın, günahta aşırılığın ve hakka karşı inat­çılığın örneklerini verdiler. Müşrikler cehaletlerinden dolayı İslâm'a karşı çıktılar, inatçılıkları sebebiyle onunla savaştılar.. Tartışmada şid­dete, muhalefette ahlaksızlığa, batılda aşırılığa çağıran bundan daha şiddetli bir inatçılığın olması mümkün değildir.


Müşrikler yumuşak huylu ve saygın Peygamber'e karşı istihza ve iftiralarını gizlemiyorlar, onu yalancılık, sihirbazlık, kahinlik ve deli­likle vasıflandırıyorlardı. Kâfirler onun hakkında şöyle diyorlardı:


Bu pek yalancı bir sihirbazdır. (Sad/4)


Dediler ki: "Ey kendisine Kur'an indirilen (Muhammed)! Sen mutlaka bir mecnunsun!" (Hıcr/6)


Müşrikler benzeri tavrı sabırlı ve barışsever müslümanlara karşı da sergiliyorlardı:


Şüphesiz günahkarlar müminlere karşı gülerlerdi. Onlarla karşı­laştıklarında kaş göz hareketleriyle alay ederlerdi. Ailelerine dön­dükleri vakit keyiflenerek dönerlerdi. Mü'minleri gördüklerinde şüphesiz bunlar sapıtmış, derlerdi. Halbuki onlar denetleyici ola­rak gönderilmediler. (Mutaffifin/29-33)


Şirkin ve zulmün zorbaları müslümanların, özellikle zayıf müslümanlarm canlarını, mallarını ve ırzlarını mubah görüyorlardı. Çün­kü onları koruyacak akrabaları, güç ve mevkileri yoktu. Müslüman­ların mutlaka dinlerini yaşayabilecekleri ve güçlenebilecekleri özgür bir ortama ve sığınağa göç etmeleri gerekiyordu. Rasûlullah (s.a) on­lara Habeşistan'a hicret etmelerini tavsiye etti ve onlar da hicret etti­ler. Bir müddet sonra şu yolda bir haber duydular: Kureyş, müslüman olmuş veya barışı kabul edip düşmanlığı terketmiş, müşriklerin müs-lümanlara eziyeti sona ermiştir. Bu haber üzerine müslümanlar barış ve emniyet beklentisiyle yurtlarına geri dönerler. Fakat yurtlarına dö­nünce kendilerine ulaşan haberin yalan olduğunu anlarlar. Allah yo­lunun garipleri olarak ortada kalırlar. Sonra tekrar Habeşistan'a hicret ederler..


Müşrikler zulüm ve baskılarını iyice artırdılar. Müslümanlarla ilişkilerini kesmek ve her yönden ekonomik bir abluka altına almak için aralarında anlaştılar. Onlarla evlilik yapmayacaklar, konuşmaya­caklar ve ilişki kurmayacaklardı. Bu anlaşmayı uyulması gerekli bir ta­limat olarak bir sayfaya yazdılar ve Kabe'nin duvarına astılar. Müslü­manlar tam üç sene boyunca Şib-i Ebî Tâlib denilen yerde güçsüz bir vaziyette mahsur kaldılar.


Sonra "hüzün senesi" geldi. Hz. Peygamber'in amcası Ebu Talib vefat etti. Ebu Talib Kureyş'e karşı onun koruyucusu ve hamisi idi. Ku­reyş ondan çekinirdi. Aynı yıl, müminlerin annesi, şefkatli ve güveni­lir eşi Hz. Hatice vefat etti. Hz. Hatice Muhammed'in yardımcısı idi, onun için fedakarlık yapar ve samimiyetle ona hizmet ederdi... Müşrik­lerin önüne Hz. Muhammed'e istediklerini yapacakları bir ortam açıl­mıştı. Ona karşı eziyetlerini kat kat arttırdılar. Hz. Muhammed yardım istemek için Tâiflilere gitti. Onları dine davet etti. Fakat onlar Hz. Mu­hammed'e karşı çok adice davrandılar. Çirkin bir karşılık verdiler. Ayak takımını ve gençlerini Hz. Muhammed'in üzerine kışkırttılar. Ayaklarından kan gelinceye kadar onu taşladılar. Nihayet yüce rabbine şöyle niyaz etmekten başka bir çare bulamadı:


Allahım! Güçsüzlüğümü, çaresizliğimi, halk nazarındaki zayıflı­ğımı ancak sana arzderim. Ey rahman ve rahim olan Allahım! Sen herkesin zayıf gördüğü kimselerin rabbisin. İlahi! Bana saldıracak azgın düşmanın eline beni düşürmeyecek, hatta durumumdan so­rumlu kıldığın akrabadan bir dosta bile beni bırakmayacak kadar bana rahimsin. İlahi! Eğer bana karşı gazablı değilsen, çektiğim mihnetlere ve belâlara hiç aldırmam. Ancak şu da var ki koruma alanın beni de içine alacak kadar geniştir. İlahi! Gazabına uğra­maktan veya hoşnutluğuna duçar olmaktan senin o zulmetleri ay­dınlatan, dünya ve ahiret işlerini düzelten zatının nuruna sığını­rım. İlahi! Sen razı oluncaya kadar affını istiyorum. İlahi! Güç ve kuvvetin kaynağı ancak sensin.


Sonra Allah'ın müminleri imtihan ettiği, salihleri hicret için hazır­ladığı İsra ve Miraç mucizeleri meydana geldi. Bununla birlikte müş­riklerin alay ve istihzaları daha da genişledi. İsra mucizesi nefretlerini artırdı. Zalimler küfre yöneldiler. Peygamber'e ve onun tâbilerine daha fazla eziyet ve işkence yaptılar...


Allah Teâlâ, bir hac mevsiminde bir grup Medinelinin Mekke'ye gelmesini diledi ve onların kalplerini İslâm'a açtı. Bu Medineli grup iman ve yardımlaşma esası üzerine Hz.Peygamberle bir sözleşme yap­tı. Günler geçtikçe bunların sayısı arttı. Nihayet İslâm, Medine'nin ev­lerinin içine kadar girdi ve oraları aydınlattı.. Orada müslümanlann önüne bir ümit kapısı açıldı. Hz. Peygamber (s.a) müslümanlara Medi­ne'deki din kardeşlerinin yanına hicret etmelerini işaret etti. Müslü­manlar peşpeşe Medine'ye koştular. Mekke'de sadece yolculuk yap­maktan aciz olanlar kaldı..


Müşrikler tehlikeyi sezdiler. Daru'n-Nedve'de Muhammed'e su­ikast tertip etmek üzere toplantı yaptılar. Onu öldürmeye ittifakla karar verdiler. Allah bunu Peygamberine haber verdi ve kullarına Allah'tan bir mucize, İslâm davetinin tarihinde bir dönüm noktası olması ve mü­minlerin zaferine bir kapı açılması için hicret etmesini ona emretti:


Bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza erişti­receğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir. (An-kebût/69) 

Bu Bölümdeki(15) Diğer Sorular için aşağıdaki menüye bakınız↷↷↷
  • Tevhid
  • Kur'an
  • Sorularla İslam-15.Bölüm
  • Sorularla İslam-Bölümler
  • ☝📖 المحمية 📖☝


https://www.muhammediyye.org/

📖-المحمية علي الكتاب و السنة الصحيحة-📖

                   Öğrencilerimize önemli hatırlatma;


اعوذ بالله من الشيطان الرجيم

 بسم الله الرحمان الرحيم

 الحمد لله رب العالمين وحده لا شريك له و محمد رسول الله لا رسول و لا نبي بعده و الصلاة و السلام علي آله واهل بيته و اصحابه و امته اجمعين

Kovulmuş şeytandan,Her şeyin yaratıcısı tek rabb,tek ilah,tek gerçek egemen,rahman ve rahim olan Allaha cc sığınırız,her türlü kulluğun,ibadetin,itaatin,faydalı amellerin ve sözlerin tümü sadece ve sadece onun rızası içindir,salatü selam bütün peygamberlerin peygamberi  efendimiz,rehberimiz,önderimiz ve örneğimiz Hz Muhammed Mustafa aleyhi efzalussalati vesselama,aline,temiz ehli beytine,davası uğruna savaşan ashabına ve yolunda yürüyen ümmetine olsun.

Sitemizde yeralan çalışmalarımız;başta yüce kitabımız Kur'anı Kerim olmak üzere,temel İslami kaynakların anlaşılmasına yardımcı olmak üzere hazırlanmıştır.Bu çalışmalarda bizlerden ilgisini,yardım ve desteğini esirgemeyen kardeşlerimizden ve cümle müslümanlardan. Allah razı olsun.

   📖☝المحمدية علي الكتاب و السنة☝📖☝Muhammediyye☝📖

             S.Muhammed Kayaalp El-Haşimi Ks

الامام سيد محمد الهاشمي

Destek olmak isteyen kardeşlerimiz iletişim formundan bize yazınız,Allah razı olsun.S.Muhammed Kayaalp (el-Haşimi) Ks--Arapça Dersleri-İslami Sohbetler-Tevhid-Tefsir-Hadis-Fıkıh-Fetvalar-İrşadlar...↷↷↷↷




 

Soru: Hicretten önce gelişen olaylar nelerdir? Rating: 4.5 Diposkan Oleh: ☝الاامام سيد محمد هاشمي الموسوي☝المحمية

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.