Sorularla islamiyet-8->CEVAP: Tüm sapık ve bozuk mezhepler arasında iki tanesi vardır ki, bunları sömürgeciler Hindistan bölgesinde hain emellerini gerçekleştirmek için araç ve ajan olarak kullanmıştır. Bu iki mezhepten biri Bahailik, diğeri Kadıyaniliktir.
Kadıyanilik, Hindistan'da Pencap eyaletinin köylerinden birine nisbet edilmektedir. Bu günah dolu mezhebin kurucusu yalancı ve sahte peygamber -bir başka deyişle İngilizlerin sahte peygamberi- Gulam Ahmed Kadıyani'dir. Aslı İranlı veya Moğol'dur. Tam adı Ahmed b. Gulam Murtaza b. Ata Muhammed'dir. Babasının Semerkant'tan olduğu söylenmektedir.
Gulam Ahmed 1839 hicri tarihinde Kadıyan'da doğmuş, bazı Arabi ilimleri, bir parça da İngilizceyi öğrenmiştir. Gulam Ahmed'in hastalıklı bir bünyesi vardır. Verem, kalp zayıflığı, baş dönmesi, hazımsızlık bünyesindeki hastalıklardan bazılandır. Kendi kendini anlatırken "Ben devamlı hasta bir adamım" diyor.
Gulam Ahmed sömürgeci ajanı hain bir ailede yetişmiştir. Babası Gulam Mirza İngiliz hükümeti ile arasında güçlü bir bağlantı olduğu bilinen biri idi. Bu adamın İngiliz hükümetinin (Hindistan'daki) ofisinde kendine ayrılmış bir yeri vardı. 1851 yılında kendi dindaş ve vatandaşlarına karşı İngilizlere yardımcı olan gruba girerek İngilizlere 50 at ve 50 asker ile yardım etti.
Urdu ve Arabça dillerinde bazı kitapları tetkikten sonra bir miktar hukuk tahsili yapıp Siyelkut şehrinde görev aldı.
Daha sonra Ahmediyyenin Delilleri isimli kitabını bölümler halinde yayınlamaya başladı.
Günahkar davet hareketine 1877 yılında başladı. 1885'te müced-did olduğunu ilan etti. 1891'de Mehdi olduğunu ve (geleceği) vaad edilen Mesih olduğunu iddia etmeye, "Ben Mesih'im" "Ben Kelimulla-hım," "Ben Allah'ın seçtiği Ahmed Muhammed'im" demeye başladı.
Bu noktada peygamberlik iddiasının üstünde kendisinin hem İsa, hem Musa, hem Muhammed olduğuna inanıyor, buna dayanarak kendisinin tüm peygamberlerden üstün olduğunu iddia ediyordu.
Gulam Ahmed sinir sistemi bozuk bir insan olarak yetişti. Zaman zaman bir takım hayallere dalar, kuruntular içine girerdi. (Bu sebeple gülünç durumlara düşerdi). Komik hallerinden birisi de şöyledir. Kendi ifadesine göre bir melek görmüş, bu melek bir İngiliz delikanlı şeklinde imiş. Bir keresinde İngiliz Kraliçesinin Hindistan imparatoriçesi olarak evini şereflendirdiğini gördüğünü söylemiştir. Onun biı tür söz ve davranışları İngilizlerin sayılıp övülmesine sebep oluyordu.
Bir keresinde şöyle demişti:
Bizim inancımız İngiltere'ye ^ve İngiliz hükümetine feda olsun. Eğer biz İngiltere'ye karşı gelirsek İslâm'a karşı gelmiş oluruz. Çünkü Allah Kur'an'da şöyle buyuruyor:
Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan ülul'emre (idarecilere) de itaat edin. (Nisa/59)
İngilizler ulü'l-emrdir.
Allah ona da ulü'1-emr dediklerine de lanet etsin.
Gulam Ahmed 29 Mayıs 1908 tarihinde Lahor'da öldü. Kadıyan köyüne gömüldü.
Gulam Ahmed düşüncelerini ve sapıklığını ortaya koymakta zekice hareket ediyordu. Açıktan açığa İslâm düşmanlığı yapmıyor, İslâmiyet'e karşı baş kaldırma durumuna girmiyordu. Hareketlerine yenilikçi ve gelişimci görünümüyle başlamış, sonra Mehdi olduğunu, daha sonra da kendisine vahiy gelmeye başladığını iddia etmişti. Peygamberlik iddiasında da sinsice davranıyor, müstakil bir peygamber olmadığını, fakat Harun Aleyhisselamin Hz. Musa'ya bağlı olduğu gibi kendisinin de Hz. Muhammed'e bağlı bir peygamber olduğunu söylüyordu.
Daha sonra maksadını gerçekleştirmek üzere Kur'an ayetlerini sapık bir şekilde yorumlamaya girişti. Sonra da sömürgeci ve işgalcilerle büyük çapta yardımlaşmaya girişti.
Bu cümleden olmak üzere bir fetva çıkararak cihad farzının sona erip kaldırıldığını, bundan dolayı Hindistan'ı işgal eden İngilizlere karşı silah kullanmanın caiz olmadığını söyledi. İngilizlere karşı nasıl sa-vaşılabilirdi ki onlar, Gulam'm fetvasına göre yeryüzünde Allah'ın halifesi idiler. Gulam Ahmed'in alçak ağzından büyük laflar çıkıyor!
Gulam Ahmed'in kendisinden sonra yerine geçip halifesi olan oğlu Mahmud da babasının peygamber olduğu fikrini yaymaya devam etti. Gulam'ın oğlu bir sözünde şöyle diyordu:
Biz Kadıyaniler bizim dışımızdakileri kafir sayarız. Çünkü Kur'an bize haber veriyor ki peygamberlerden birini inkar eden kafir olur. Buna göre her kim Gulam Ahmed'in peygamberliğini inkar ederse Allah'a da küfretmiş olur.
Gulam'ın ikinci oğlu işi daha da sulandırarak, tüm utanmazlık ve yüzsüzlüğü ile şöyle diyor:
Musa'ya inanıp, İsa'ya inanmayan veya İsa'ya inanıp, Muhammed'e inanmayan kâfirdir. (Diğerlerine inanıp) Gulam Ahmed'e inanmayan da kafirdir.
Kadıyaniliği anlatan kitaplarda iddia edildiğine göre, güya, Allah Gulam Ahmed'e vahy göndererek şöyle demiştir:
Beni seven ve bana iaat edene, sana inanıp uymak farz olur. Aksı halde sana inanmayan kimse beni sevmemiş olup benim düşma-nımdır. İnsanlar bunu kabul etmek istemeyip seni yalanlar ve sana eziyet ederlerse, onları kötü bir ceza ile cezalandırır, cehennemi o kafirlere hapishane olarak hazırlarız.
Gulam Ahmed pis tuzağına bir zemin hazırlayıp peygamberlik iddiasını güçlendirmek için, peygamberlik makamına dil uzatarak şöyle diyor:
Benimle diğer seçilmiş (peygamber)lerin arasını ayıran kimse beni görmemiş ve tanımamıştır.
Sapık Kadıyanilik mezhebi insanların düşünceleri arasında yer alan "Allah'ın zaman zaman peygamber gönderdiği" düşüncesini ele alarak sapık fikrini desteklemektedir.
Hz. Allah geri kalıp düşüş dönemi yaşadıkları sırada Arablara peygamber olarak Muhammed'i göndermiştir. İnsanlar arasında bozulma ve sapıklık yaygınlaşınca Muhammed'den sonra bir peygamber gönderme ihtiyacı doğmuştur. Buna göre Allah Mirza Gulam Ahmed'i peygamber olarak göndermiştir.
Bundan dolayıdır ki Kadıyaniliğin batıl inancına göre peygamberlik Hz. Muhammed ile sona ermemektedir. Kadıyaniliğin uydurmasına göre onlar şöyle demektedir: inancımız odur ki Allah'ın günümüzde bile bu ümmeti düzeltmek ve hidayete sevk etmek için peygamber göndermesi bir zorunluluktur.
Kur'an'ın apaçık nassına karşı bu ne büyük densizliktir, zira Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın Rasûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. (Ahzab/40)
Ote yandan Sahih-i Buharîde Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir:
Benden sonra peygamber yoktur.
Fakat Kadiyaniler yukardaki ayetin, peygamberliğin Hz. Muham-med'le sona erdiğini göstermediğini iddia ediyorlar. Bu konuda tartışma kabilinde şunları ileri sürüyorlar:
1. Hz. Muhammed'in peygamberlerin sonuncusu olduğunu iddia edenlerin ileri sürdükleri ayetteki Hatem kelimesi son anlamına gelmez. Kelimenin ayetteki anlamı şöyledir: "Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o Allah'ın Rasûlü ve peygamberlerin en fazilitlisidir."
2. Ayette geçen Hatem kelimesinin bir anlamı da mühür'düv. Yani peygamber insanları mühürlüyor, onaylıyor demektir. Demek ki onun mühürlemesi ile birisi peygamber olacaktır.
3. Ayette geçen Peygamberler''den maksat, müstakil şeriatle gelen peygamberlerdir. Buna göre Hz. Muhammed müstakil şeriatle gelen peygamberlerin sonuncusudur. Musa'nın yanında Harun peygamber olduğu gibi, (Muhammed'in yanında da Gulam Ahmed peygamberdir demek istiyorlar.)
Bu söylenilenler asılsız yorum ve bozuk birer saptırmadır.
İbn Kesir'de ifade edildiğine göre bu ayet, Hz. Muhammed'den sonra nebi gelmeyeceği hususunda kesin bir belgedir. Buradan anlaşılıyor ki Hz. Muhammed'den sonra Rasûl de gelmeyecektir. İbn Kesir bu ayetin tefsiri sırasında "Ben peygamberlerin sonuncusuyum" hadis-i şerifinin yanısıra, aynı anlamı ifade eden bir hayli hadis zikretmiştir.
Kadıyanilerin sapıklıklarından biri de peygamberlik makamına, raşid halifelere ve temiz sahabe-i kirama çirkin tarzda sözlü saldırıda bulunması, cennet gençlerinin efedisi olan Hasan ve Hüseyin efendilerimizin saygınlığına dil uzatmasıdır.
Kadiyani bidatçilerinin başı diyor ki:
Bana kendimi Hasan ve Hüseyin'den üstün tuttuğumu söylüyorlar. Evet, ben kendimi onlardan üstün tutuyorum. Allah yakında bu üstünlüğü ortaya çıkaracaktır.
Bu günahkarın daha sonra gelen oğlu da aynı yolda yürüyerek şöyle diyor:
Babam şöyle demiştir: Yüz Hüseyin, benim cebimdedir. İnsanlar bunu babamın yüz Hüseyin'e eşit olacağı şeklinde anlamışlar. Ben bundan daha fazlasını söylüyorum: Babamın din uğrunda harcayacağı bir saat, yüz Hüseyin'i kurban etmekten daha faziletlidir.
Daha bu terbiyesizce dil uzatmak bir şey değil. Zira bu adamın suçu Peygamber'in saygınlığına da dil uzatmaya kadar varmıştır. Diyor ki:
Peygamberlerin üç bin mucizesi vardır. Lakin benim mucizem milyondan fazladır!
Kadıyanilerin sapık günahkarlıklarından biri de, günahkar saldırılarının Kur'an ayetlerini yorumlarken sapık yorumlar yapmaları boyutuna ulaşmasıdır. Bu konuda o kadar çok örnek vardır ki burası bu örneklerin hepsini ortaya koymak için elverişli değildir.
Bunlardan biri İsra suresinin şu ayetidir:
Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir. O, gerçekten işitendir görendir. (İsra/1)
Kadıyanilerin söylediğine göre bu ayetteki Mescid-i Aksa'dan maksat, tüm tefsir ve tarih âlimlerinin görüş birliği ederek söylediği gibi Kudüs'teki Mescid olmayıp, -haşa- Kadiyan'daki mescittir. Çünkü peygamberin gece yolculuğu yaptırıldığı mescid Kadiyan'ın doğusun-dadır.
Gulam Ahmed, Kadiyan'daki mescidi, Mescid-i Haram'a benzetiyor. Bu asılsız inanca göre Kadiyan'daki mescit, hakkında "oraya giren emniyette olur" (Al-i İmran/97) ayetinin indiği mescittir.
Kadiyanilerin Kur'an ayetlerini sapık bir şekilde yorumlama Örneklerinden biri de aşağıda zikredeceğimiz ayete yaptıkları yorumdur:
Andolsun, sizler güçsüz olduğunuz halde Allah, Bedir'de size yardım etmişti. (Al-i İmran/123)
Ayetteki Bedir, bir yer ismi olduğu halde bir utanmazlık duygusu içinde kelimenin sözlük anlamı olan Dolunay anlamım vererek şöyle demişlerdir: "İslâmiyet başlangıçta ayın küçük durumu olan hilal gibi idi. Daha sonra Allah bu çağda onun dolunay haline gelmesini takdir etti, yani (Gulam Ahmed'le) mükemmelleştirdi.
Bu sapık görüş 14 asır önce Hz. Allah'ın "Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı beğendim" (Maide/3) buyurması ile nasıl bağdaşabilir?
Hatta burada şöyle bir soru sorabiliriz: Onların bu yorumu, Kadi-yani liderinin peygamber olduğu iddiası ile nasıl bağdaşır? Zira sapık Kadiyanilere göre bozukluk ve sapıtma dünyayı kapladığı için Allah, Gulam Ahmed'i peygamber olarak göndermiş (!) Peki dünyayı bozukluk bu kadar kaplamış da, bu çağda İslâm'ın hilal halinden dolunay haline gelerek mükemmelleşmesi nerede kaldı?
Bir diğer utanmazlık örneği Hucurat suresi 29. ayetinde ifade bu-yurulan "Muhammed Allah'ın Rasûlüdür" cümlesinin yorumurfdan yapılmıştır. Bu utanmaz adam, ayette geçen Muhammed isminin kendisi olduğu saplantısına kapılarak şöyle demiştir:
Bu ayetteki Muhammed benim. Çünkü başka yerlerde de bana bu isim verildiği gibi bu ayette de bana resul ve Muhammed adı verilmiştir.
Bu yüzsüz adam bu sözünü Tebliğ ir-Risale adlı kitabında yazmaktan çekinmemiştir.
Gulam, beyinsizliğe devam ederek şöyle diyor:
"Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik" (Enbiya/107) ayetinde kastedilen benim.
"Benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici olarak geldim" (Saf/6) ayetinde sözü edilen peygamber de benim.
Gulam'ın bunu söylerken ileri sürdüğü gerekçe şöyle: Arab asıllı olan Peygamber'in adı Ahmed değil, Muhammed'dir.
Kadiyaniliğin sapıklıklarından biri de bağlılarını vahyin iniş yeri olan Kâbe-i Müşerrefeden, Mescid-i Haram'dan vazgeçirmektir. Bunu, Kadiyan köyünde bir kıble oluşturup onu Mekke'deki Kabe yerine kabul ettirerek gerçekleştirmek istiyor. İnkarcılıklarında ve sapıklıklarında öyle bir dereceye vardılar ki hacca gitmek yerine Kadiyanilerin Ka-diyan köyündeki yıllık kongreye gelmelerini yeterli görmektedirler.
Bunların büyüğü Gulam Ahmed şöyle diyor: "Kadiyan'a gelmek hacdır."
Ayrıca Kadiyaniler, batı Pakistan'da küçük bir şehir inşa ettirip adına Rabve diyerek burasını davetlerinin merkezi yapmışlar ve bu merkezin üzerini heybetli bir bulutla kaplayıp kutsallık havası vermeye çalışmışlardır.
Gulam Ahmed kendisine Allah'tan vahiy geldiği kuruntusuna kapılarak güya gelen vahiyleri Kitab-ı Mübin adlı bir kitapta toplamıştır.
Gulam kendisine gelen vahyin peygamberlere gelen vahiyden çok
olduğunu ileri sürmektedir.
Gulam Ahmed iddiaları ve kuruntuları ile dolu bir çok kitap yayınlamıştır. Bunlardan bazıları aşağıdadır:
1. Berahin-i Ahmediyye
2. halet'ul Evham
3. Hakikat 'ul Vahy
4. Sefinem Nuh
5. Tebliğ-i Risalet
6. Hıttafün Hhamiyye
Kadiyanilerin sapıklıklarından biri de Saf suresi 6. ayetinde geçen Ahmed adını kullanarak mezheplerine Ahmediyye adını vermeleridir.
Kadiyaniliğin yalancı peygamberinin içine düştüğü sapıklıkların en çirkini belki de müslümanların gücünü sömürgecilerin önünde zayıf düşürmesidir. O bunu işgalciler karşısında müslümanların cihadını ortadan kaldırarak yaptı. "Bu andan sonra İslâm'da cihad yoktur" diyerek çağrılar yapıyor, bunun gerekçesini çirkin ve gülünç bir şekilde açıklayarak şöyle diyordu:
Allah yolunda cihad etme emrini, Hz. Allah derece derece hafifletti. Hz. Musa'nın zamanında çocukların öldürülmesi serbest idi. Hz. Muhammed'in zamanında çocuk, kadın ve yaşlının öldürülmesi yasaklandı. Benim zamanımda da cihad tamemen kaldırıldı.
Bir başka sözünde şöyle diyor:
Bugün kılıçla cihat etmenin hükmü kaldırılmıştır. Bugünden sonra cihad yoktur. Herkim bundan böyle kafirlere silah çeker ve kendisine "gazi" adını verirse Allah'ın Rasûlüne aykırı davranmış olur. O peygamber ki on üç asır önce (geleceği) vaad edilen Mesih'in zamanında cihadın kaldırılacağını bildirmiştir. İşte Mesih benim. Benim ortaya çıkmamdan itibaren cihad yoktur. Biz barış flamasını ve iyilik bayrağını kaldırmış bulunuyoruz.
Gulam Ahmed, cihada karşı çıkmakta ısrarlı bir şekilde gayretini yoğunlaştırarak Allah'ın ve Peygamberinin bu konudaki emirlerine ters düşmeye devam etmiştir. Bir sözünde şöyle demiştir:
Artık cihad fikrini bırakınız. Çünkü din uğrunda savaşmak, İmam Mesih'in gelmesiyle haram kılınmıştır. Gökten Allah'ın nuru indi, artık cihad yoktur. Allah yolunda cihad eden, Allah'ın düşmanıdır.
Gulam Ahmed, İngilizleri hoşnut edip onların sevgisini kazanmak için cihada karşı koymakta kendisini bir hayli yorup durmuştur. Gulam diyor ki:
On yedi yıl boyunca seri konferanslarımda vefalı ve ihlaslı bir şekilde İngiliz devletine bağlı olduğumu ortaya koydum.
İnsanları sevmek ve hükümete can-ı gönülden bağlı olmak benim inancım dır.
Bu inanç, bağlılarım ve müritlerim için bana biat etmenin şartları arasındadır. Bunu müritlerime ve bağlılarıma dağıtılan Biaî'ın Şartlan isimli risalede dördünce maddede ifade ettim.
Kadiyaniler unutuyorlar ki cihat, yer ve gök var oldukça İslâmî bir farzdır. Cihaddan maksat düşmanı püskürtmek, zulme uğrayanları ve ezilenleri savunmaktır.
Kur'an'daki cihad ile ilgili ayetlerden bazıları aşağıdadır: Allah uğrunda, hakkını vererek cihad ediniz. (Hac/78)
Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstermeyim mi? Allah'a ve Rasûlüne inanır, mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. (Saff 10-11)
O halde, dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. (Nisa/74)
Ey iman edenler! Kafirlerden yakınınızda olanlara karşı savaşın ve onlar sizde bir sertlik bulsunlar. (Tevbe/123)
Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et. Onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. O gidilecek yer ne kötüdür. (Tahrim/9)
Kur'an'dan sonra Hz. Peygamberin hadisleri de cihadın farz olduğunu destekleyip cihada çağrıda bulunuyor. Hz. Peygamber buyuruyor ki:
Cennet kılıçların gölgesindedir.
Allah yolunda gaza ediniz. Her kim Allah yolunda biniti üzerinde
savaşa katılırsa cennete girmek ona hak olur.
Allah yolunda bir (sefere) gidiş ve (seferden) dönüş, andolsun ki dünyadan ve dünyanın içerisindekilerden daha hayırlıdır.
Cihad, amellerin en faziletli sidir.
Cihadı emreden bu kadar ayet ve hadislere rağmen, sömürgecilerin bayağı arzularının gerçekleşmesine araç olan günahkar Kadiyaniler artık İslâm'da cihad emri olmadığı saçmasından başka bir şey söylemiyorlar.
Burada bir noktaya dikkat çekmemiz yerinde olacaktır.
Sömürgeci İngilizler İslâm'ın ve müslümanların sömürge ve sömürgeciler üzerindeki tehlikesi üzerinde uzun uzun düşündüler. Nihayet sömürgecilik, İslâm'a karşı savaşak üzere bir araç ortaya koymaya karar verdi. Buna göre müslümanlar kendi aralarında birbiriyle vuruşmak, kendi elleriyle birbirlerini yıkmak idi.
İngiliz sömürgeciliği şu görüşte idi: Bu yıkım, müslümanların arasından, aslı nıüslüman olan bir grup, mesela Bahailer, Kadiyaniler ve benzerleri gibi sapık bir grubun ortaya çıkması ile gerçekleşecektir.
İngiliz sömürgeciler bu alanda altın ve parayı kullandılar. Kendilerine ajanlık yapacak olanları fakir ve muktaçlar arasından seçerek onları paraya boğdular. Bunlar aynı zamanda psikolojik ve akıl yönünden problemi olanlar arasından seçilirdi. Bu, sömürgecilerin çirkin arzularını onlar üzerinde kolayca gerçekleştirebilmesi içindir.
Bu yoksul insanlar bir gün bir gece içerisinde servet sahibi, muazzam sarayların, lüks arabaların ve geniş yetkilerin maliki olan biri olu-veriyorlar. İşte bu tuzaklar neticesinde ve arzular uğrunda bu ajanlar dinlerini ve prensiblerini satmışlardır. Sömürgecilerin izinde giderek onlar için göbek attılar, onların her yaptığını utanma duygusundan mahrum ve vicdandan yoksun bir şekilde övdüler.
İşte Kadiyanilerin reisi Gulam Ahmed şöyle diyor:
Benim oluşturduğum topluluğa girenlerin çoğunluğu İngiliz hükümetinin üyeleri, yüksek mevkii olan adamlar, veya bu memleketin ileri gelenleri ve tüccarları veya İngiliz eğitimi görmüş avukatlar veya İngiliz hükümetine hizmet etmiş bilim adamlarıdır.
Bunun içindir ki Kadiyaniler İngilizlere övgü ve şarkılar terennüm ederler. Şayet deyim yerinde ise hep İngilizleri hamd ve teşbih ederler.
Günahkar Kadiyani, kafir İngiliz hükümeti ile bir görüşmesinde şöyle diyor:
Ben İngiliz hükümetini tanıyan bir ailedenim. Bu aile İngiliz hükümetine karşı vefalı bir ailedir. Hükümet yetkilileri de ifade etmiştir ki babam ve benim halkım hükümete her türlü bağlılığı göstererek gönülden hizmet etmişlerdir. Bize iyilik eden İngiliz hükümetine karşı teşekkür ve minnetlerimi ifade edecek kelime bulamıyorum. En tatlı huzur ve rahatı bu hükümetin himayesinde buluyoruz. Bunun içindir ki ben, babam ve kardeşim bu hükümetin iyiliklerini ortaya koymak, insanlara bu hükümete itaatin farz olduğunu anlatmak ve bunu onların kalbinde kökleşltirmek için paçaları sıvamış bulunuyoruz.
Bir başka yerde şöyle diyor:
Ben hayatımın çoğunu İngiliz hükümetini desteklemek ve cihada muhalefet etmek için harcadım. Hala müslümanlarm bu hükümete vefa ve ihlasla bağlanmalarını sağlamaya çalışıyorum.
Gulam Ahmed Hindistan'daki İngiliz yöneticinin vekiline verdiği bir dilekçe ile İngilizlere vefa ile bağlı olan ailesinin korunması ricasında bulunmuştur.
Bu bayağı dilekçede Kadiyani şöyle diyor:
Zat-ı alinize bana bağlıların listesi ile sunduğum bu dilekçeden tek maksadım benim ve babamın yaptığımız hizmetleri göz önünde bulundurmanızdır.
Yüce devletinizden, elli yıl boyunca mükemmel bir şekilde bağlılığını ve vefasını isbat eden ailemizi himayesine almasını rica ediyorum. Bu aile hükümete candan bağlıdır. Bu ailenin dostluğunu büyük hükümetin ileri gelenleri ve yöneticiler itiraf ve idafe edip, ailenin hükümete hizmet eden bir aile olduğuna dair belgeler yazmışlardır. Bu sebeple küçük memurlarınıza bu elinizle diktiğiniz ağacın korunması için gerekenleri yazınız.
Ayrıca bağlılarıma dost gözüyle bakılmasını rica ediyorum. Çünkü biz sizin yolunuzda şimdiye kadar canımız ve kanımızla fedakarlık yapmaktan geri durmadık, bundan böyle de geri durmayacağız. Bu değerli hizmetler sebebiyle, büyük hükümetten, birilerinin bize saldırmaması için yardım ve destek istemeye hak sahibiyiz.
Bir başka yerde aziz İngiltere için yaptığı hizmetlerin şarkısını söylemeye, onun hatırını hoş etmek için dini ile ilgili işlediği suçlan saymaya başlıyor ve diyor ki:
İngilizleri medhetmek üzere yazdıklarımla kütüphaleri doldurdum. Özellikle pek çok müslümanın inancı içinde yer alan cihadı ortadan kaldırmak için çok şeyler yaptım. Bu büyük bir hizmettir. Bunun iyi bir şekilde mükafaatlandırılmasını istiyorum.
Bir başka sefer de insanlara kahpe İngilizi sevdirmek için zehir dolu kitapları yazmak üzere 18 yıl emek verdiğini söylüyor. Diyor ki:
On sekiz yıldan beri müslümanlarm size sevgi, itaat ve dostluk beslemesi için kitap yazmakla meşgulüm. Bununla beraber âlimlerin çoğu yaptıklarım sebebiyle bana öfkelenmektedirler. Onların kalbi benim bu düşüncelerimden dolayı kin ile yanmaktadır. Fakat ben biliyorum ki onlar öyle cahillerdir ki insanlara teşekkür etmeyen Allah'a şükretmez. İyilik yapana teşekekkür etmek, Allah'a şükretmek gibidir. Bizim inancımız budur.
Fakat ne yazık ki değerli hükümetimiz, kendisine sevgi ve vefa gösterilmesi gerektiğine dair yazılarla dolu bu eserlere, kendilerinin defalarca dikkatini çekmeme rağmen inceleyici bir gözle bakmamaktadır. Şimdi bu dilekçemle bir kere daha bu kitaplara ilgi gösterilmesini hatırlatıyorum. Bu kitaplardaki işaretlediğim sahi-felerde gösterdiğim yerlerin okunması dileğimdir. İngiliz hükümetinin 18 yıldan beri müslümanları hükümete itaat etmek için yönlendirmek maksadı ile sarfedilen bu sürekli gayretleri dikkate alması gerekir. Bu itaat duygusunun onların kalbinde kökleşmesi için çalışıyorum.
Diğer ülkelerde İngiliz hükümetinin propagandasının yayılması için gaye ve hedef nedir? Bu gibi kitaplar yayınlanıp (oralara) gönderilmiyor, niçin?
Sahte peygamber Gulam icad edip ortaya attığı şeylerle, dini bozup, dinin farzlarını yıkıp öğretilerini bozmak ile yetinmiyor. Ona göre herhangi bir müslümanın arkasmda namaz kılmak caiz değildir. Arkasında namaz kılınacak kimsenin mutlaka Kadıyâni olması gerekirmiş! Bu konuda söyledikleri aynen şöyledir:
Benim meşhur mezhebim odur ki Kâdiyanilerden başka bir kimsenin arkasında namaz kılmanız caiz değildir. Arkasında namaz kıldığınız kimseyi insanlar ne kadar överse övsünler ve bu kişi kim olursa olsun, hüküm böyledir. Bu, Allah'ın hükmüdür. Allah'ın istediği budur. Bu konuda şüphe edip tereddüt gösteren yalancılardandır. Allah sizinle onlar arasında bir ayırım olmasını istemektedir.
Aynı konuda gene şunları söylüyor:
Allah bana bildirdi ki beni yalanlayan veya bana itaat etmekte tereddüt eden birinin arkasında namaz kılmak kesinlikle haramdır. Bilakis kendi imamlarınızdan birinin arkasında namaz kılmak size farzdır. Buna, "İmamınız sizdendir" hadisinde işaret olunmuştur. Bu demektir ki Mesih geldiği zaman müslüman olduklarını söyleyen mezhepleri bırakıp imamlarınızı kendinizden yapınız. Emredildiğiniz şeyi uygulayınız. Yoksa bilmeden yaptığınız (ibadet ve iyilik gibi) şeylerin yok olup gitmesini mi istiyorsunuz?
Kadıyânilik bu meselede kendini gizleme, perdeleme ve aldatmaca yoluna sapmaktadır. Bunu en iyi gösteren şey Gulam'ın oğlu ve ikinci halifesi Mahmud'un söyledikleridir. Gulam'ın oğlu hac yolculuğunu anlatırken şöyle diyor:
1912 yılında Mısır'a oradan da hacca gittim. Cidde de ana tarafından dedemle karşılaştım. Birlikte Mekke'ye gittik. Birinci gün tavaf ediyorduk. Namaz vakti geldi. Ben Kabe'nin dışına çıkıp gitmek istedim, fakat kalabalıktan yol tıkanmış idi. Namaz başlayınca dedem namaza girmemi emretti. Biz de beraberce namaza başlayıp namaz kıldık. Kaldığımız eve döndüğümüzde şöyle dedik: Hazırlanın, Kâdiyani olmayan birinin arkasında kılındığı için kabul edilmeyen namazımızı kılalım. Kalkıp bir kez daha namaz kıldık. Biz böyle yaparız.
Çoğu kere evlerimizde namaz kılarız. Bazen bekleriz, ki cemaatle kılınan namaz sona ersin; daha sonra kalkıp kendi cemaatimizle namazımızı kılarız. Bazı vakitler bize Kâdiyani olmayanlar da katılır.
Daha sonra şöyle diyor: (Eve) döndüğümüzde birimiz ilk halife Nureddin'e şöyle bir soru sordu: "Kâdiyani olmayan bir kimsenin arkasında namaz kılan Kâdiyani ne yapacak?" Halife şu cevabı verdi: "Eğer Kâdiyani olmayan kimsenin arkasında namaz kılmakta bir fayda varsa namazını kılar, sonra bu namazı iade eder."
Günahkâr ve hak yoldan sapmış bulunan Kadiyanilik mezhebi,
bağlılarına liderlerinin ağzı ile şöyle der:
Müslümanların düğün merasimlerine katılmayınız. Başka toplantılarında da bulunmayınız ve cenaze namazlarını kılmayınız. Çünkü aramızdaki ilişki ve bağlar koptuktan ve onları ilgilendiren şeyler bizi ilgilendirmedikten sonra aramızda bir alaka kalmamıştır.
Kâdiyanilerden biri, mezhebin ikinci hâlifesine sorar: "Müslüman çocuklardan vefat edenin cenaze namazını kılmak caiz midir? Çünkü o günahsızdır. Eğer yaşasaydı belki Kâdiyani olacaktı."
Allah cezasını veresi halife şu cevabı verir:
Günahsız oldukları halde Hristiyan çocuklarının namazını kılmadığımız gibi müslüman çocukların namazını da kılmayız.
Aynı adam Envâr-ı Hilâfet isimli kitabında şöyle diyor:
Bir soru kalmıştır: Müslüman çocukların cenaze namazını kılmak caiz midir? Bu sorunun cevabı için derim ki: Hindu veya Hristiyan olanların çocuklarının namazını kılmak caiz olmadığı gibi müslüman çocuğun cenaze namazını kılmak da caiz değildir. Çünkü çocuğun mezhebi, anasının babasının mezhebidir. Çocuk onlara tâbidir!
Görülüyor ki bunlar müslümanları Hindular ve Hristiyanlarla bir tutmaktadırlar. Bu noktadan sonra bunların İslâmiyet ile bir ilişkisi kalır mı? İsterlerse İslâm örtüsü ile örtünmüş olsunlar.
Onlar, biz müslümanız demekle ancak müslüman toplulukların arasına sızıp, tuzakları için bir yol bulmayı amaçlarlar. İslâm'da yenilik iddiası ile, İslâmiyet'i içinden yıkmak isterler. (Onlar) tuzak kurdular; Allah da onların hilelerine karşılık verdi. Allah hilelere karşılık vermekte en güçlü olandır. (Al-i Imran/54)
Kâdiyanileri ve ona uyanları kucağına alan sömürgecilerin çirkin himayelerinden biri de İsrail'in merkezinde Kâdiyaniler için önemli bir merkez açmasıdır.
O İsrail ki Filistin'i zor kullanarak zaptetmiş, Mescid-i Aksâ'yı yakmış, milyonlarca müslümanı evinden yurdundan etmiş, İslâm'a karşı savaş vermek için Arabla pis yardımlaşmasını gerçekleştirmiştir. Böylece Kâdiyaniler İsrail'in göbeğinde kendisine kapılarını geniş bir şekilde açan ve "hoş ve safa geldin" diyen birisini bulabiliyor. Bu mel'un anlaşma ile Filistinli çocukların kurban edilen cesetleri üzerinde Kâdiyani merkezi açılıyor. O çocukların kanı sömürgecilerle Siyonistlerin işbirliği ile kurulan tuzak sonucunda dökülmüştür.
Kadiyaniliğin tarihindeki kara noktalardan biri de şudur: Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu sırasında halifeliğin kaldırılmasına karar verilince, Hindistan'da halifeliğin kaldırılmaması hususunda büyük gösteriler yapılmıştı. Kâdiyaniler bu gösterilere karşı çıkıp, tüm taraftarlarını bu gösterilere katılmamaya çağırdılar. Az veya çok, nasıl katılabilirlerdi ki İngiliz efendileri "Hasta Adam" denilen Türkiye'nin ve halifeliğin işini bitirmeye karar vermiş bulunuyordu.
İslâm şairi merhum Muhammed İkbal Kâdıyanilerin yalanlarını ortaya koyan, sapıklıklarını ve batıl görüşlerini açıklayan bir dizi ateşin makale yazmış idi. Muhammed İkbal'den başka ilim adamları, İslâm davetcüeri ve araştırmacılar da bu tür yazılar yazdılar.
Fakat Kâdiyaniler taşkınlık ve sapıklıklarında devam ettiler. Kendilerine bir yönden sömürgeciler, bir yönden de onların haram malları yardımcı oluyordu.
Ayrıca Kâdiyaniler İslâm'ı gerektiği gibi anlayanların az oluşundan, dinî bilgisizliğin toplumda yaygın oluşundan ve çeşitli sosyal durumların etkisinden faydalanmıştır.
Bir takım hurafelerin, cahilliklerin ve kuruntuların kabul edilmesi için münasip olan ortam da Kadiyâniliği hazırlamıştır.
Kadiyanilik pis emellerini gerçekleştirmek için değerlendirmemiş hiç bir fırsat bırakmamıştır. Kitaplar yazmışlar, dergiler çıkarmışlar, gazeteler yayınlamışlar, Kur'an'ı çeşitli dillere tercüme etmişler, bir takım kuruluşlar meydana getirmişler, hastahaneler açmışlar, sosyal hizmetler veren evler açmışlar ve diğer çalışmaları yapmışlardır.
Kadiyanilik hakkında sözün özü şudur: Kadiyanilik, sömürgeciliğin pis bir oyunudur.. İslâmiyet'e mensup imiş gibi görünür, fakat İslâm ile Kadiyanilik arasında hiç bir ilgi yoktur.
Sömürgecilik tuzağı bu sapık ve saptırıcı Kadiyâniliği emri altına almıştır. Bu yol ile sürekli İslâmiyet'i karıştırmak ve müslümanlan zayıflatmak uğrundaki emellerini gerçekleştirmeye çalışmıştır. Fakat İslâm dini düşmanlarına rağmen baki kalacaktır.
Allah emrini yerine getirmeye kadirdir. Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler. (Yusuf/21)
- Tevhid
- Kur'an
- Sorularla İslam-8.Bölüm
- Sorularla İslam-Bölümler
- ☝📖 المحمية 📖☝
☝https://www.muhammediyye.org/☝
📖-المحمية علي الكتاب و السنة الصحيحة-📖
Öğrencilerimize önemli hatırlatma;
اعوذ بالله من الشيطان الرجيم
بسم الله الرحمان الرحيم
الحمد لله رب العالمين وحده لا شريك له و محمد رسول الله لا رسول و لا نبي بعده و الصلاة و السلام علي آله واهل بيته و اصحابه و امته اجمعين
Kovulmuş şeytandan,Her şeyin yaratıcısı tek rabb,tek ilah,tek gerçek egemen,rahman ve rahim olan Allaha cc sığınırız,her türlü kulluğun,ibadetin,itaatin,faydalı amellerin ve sözlerin tümü sadece ve sadece onun rızası içindir,salatü selam bütün peygamberlerin peygamberi efendimiz,rehberimiz,önderimiz ve örneğimiz Hz Muhammed Mustafa aleyhi efzalussalati vesselama,aline,temiz ehli beytine,davası uğruna savaşan ashabına ve yolunda yürüyen ümmetine olsun.
Sitemizde yeralan çalışmalarımız;başta yüce kitabımız Kur'anı Kerim olmak üzere,temel İslami kaynakların anlaşılmasına yardımcı olmak üzere hazırlanmıştır.Bu çalışmalarda bizlerden ilgisini,yardım ve desteğini esirgemeyen kardeşlerimizden ve cümle müslümanlardan. Allah razı olsun.
📖☝المحمدية علي الكتاب و السنة☝📖☝Muhammediyye☝📖
S.Muhammed Kayaalp El-Haşimi Ks
الامام سيد محمد الهاشمي
Destek olmak isteyen kardeşlerimiz iletişim formundan bize yazınız,Allah razı olsun.S.Muhammed Kayaalp (el-Haşimi) Ks--Arapça Dersleri-İslami Sohbetler-Tevhid-Tefsir-Hadis-Fıkıh-Fetvalar-İrşadlar...↷↷↷↷
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.